Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Ağızlarını büzüşlerinden 'Ömer' diyecekler belliydi

Ekonomiyi yönetenler; olmayan TL kaynaklarını...

Döviz (128 Milyar dolar) satarak karşılamış...

Elde edilen ulusal para (Yaklaşık 700 milyar TL.):

Kamu bankaları başta olmak üzere...

İktidara destek olan birkaç özel banka tarafından...

Düşük faizle piyasaya iade edilmişti...



Piyasada para bollaşınca...

Ama...

O talebi karşılayacak üretim de olmayınca...

Konut ve otomobil fiyatları öncülüğünde...

Tüm mal ve hizmetlerin fiyatları yükseldi...



Başkan, alışıldık olduğu üzere...

Hemen, “şartlar sana uymazsa sen şartlara
uy”
ilkesiyle(!) harekete geçti...

“Faizleri düşürüp piyasaları canlandırsın” diye...

Merkez Bankası başkanlığına getirdiği Uysal Başkanı...

Gece yarısı görevden aldı...



Onun yerine...

“Faizleri arttırması için...”.

Maliye eski bakanlarından birini getirdi...



Ve...

Maliyeci Başkan hemen...

Kendisinden istenileni yaptı...



Faizleri...

PPK’nun ilk toplantısında 475 baz puan...

İkinci toplantıda; 200 baz puan...

Ve...

Üçüncü toplantıda 200 baz puan daha arttırdı...

Geldiğinde %10.25 olan gösterge faizi:

%19’a yükselmiş oldu...



Faizlerin 475 baz puan arttırılıp...

“Sıkılaştırılmış para politikaları” uygulanacağının açıkladığı gün:

Şöyle dedim:

“Daha en az 3 yıl OHAL ile yönetilmeye hazır olun...”.



Çünkü...

Sıkı para politikaları...

Özgür bir ortamda uygulanamazdı...



MB yeni Başkanı gerek:

475 baz puan faiz artırımı yaparak...

Gerekse:

“Sıkılaştırılmış para politikaları” uygulanacağını açıklayarak ağzını büzmüş, “Ömer” diyeceğini belli etmişti...



Evet canlarım...

OHAL, iktidar partili milletvekillerinin oylarıyla 3 yıl daha uzatıldı...

BUGÜNLER ÇOK YAKINDA GEÇECEK...


Ziya Gökalp:

“Vatan için ölmek de var lâkin borcun yaşamaktır” demişti...



Bunun anlamı:

“Hedefine ulaşmak için öncelikle:

Ayakta...

Ve...

Hayatta kal”
demekti...



Nereden mi çıktı?..

OHAL’i dikkate alacağımı bilin istedim...



Neyse...

Bugünler çok yakında geçecek...

DEĞER MİYDİ BE KARDEŞİM?..


Adam, ülkenin en itibarlı üniversitesinin tepe yöneticisi olarak atandı...

Ve fakat...

Kamuoyu (Halk değil) başta olmak üzere...

Akademisyenler ve öğrenciler:

Adamın:

“Seçimsiz” göreve getirilmesini kabul etmedi...

Görevi kabul etmemesi için protestolarla, adamı uyardılar...



Kamuoyunun...

Akademisyenlerin...

Ve...

Öğrencilerin kendisini istememelerine rağmen:

Adam göreve başladı...



Ve...

Bir gece ansızın...

Göreve getirildiği yöntemle:

Görevden alındı...



Önce inanmadı...

Daha sonra anlaşıldı ki:

Görevden alındığı doğru...

Yani:

Kovulmuştu...



Birkaç gün sonra...

Bir sosyal medya gezgincisi:

Ülkenin:

En güçlü...

En çok kamu ihalesi alan...

En zengin...

İktidarla ilişkisi en başarılı(!)

Ama...

En itibarsız şirketlerinden birine:

“Üst düzey yönetici” olarak atandığı (Şakasını) haberini yapınca...



Ülkenin:

En güçlü...

En çok kamu ihalesi alan...

En zengin...

İktidarla ilişkisi en başarılı(!)

Ama...

En itibarsız şirketi bile:

“Holdingimize atanmamıştır, adı geçen kişiyle ilgimiz yoktur” diye ilân verdi...



Canlarım...

Böyle bir rektörün...

Bu pespayeliği yaşaması umurumda dahi olmaz...



Ama...

Ülkenin en itibarsız holdinginin bile...

Adının birlikte anılmasından rahatsız olduğu bu adamın...

Ailesinin yaşadığı acıya:

Üzülürüm...



Ve şimdi...

İstenmediği o göreve getirilmeyi kabul eden adama soruyorum:

Değer miydi?..

BU ÜÇ BAKAN VAR YA...




Rize’de sel felâketi yaşandı...

Bunun üzerine...

İçişleri Bakanı...

Çevre ve Şehircilik Bakanı...

Ve...

Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı...

Felâket bölgesine gittiler...



Aynı uçakla mı?..

Hayır...

Üç Bakan...

Üçü de...

Ayrı uçakla yaptılar yolculuklarını...



Neden?..

İtibardan tasarruf etmemek için...



Ben size bir şey söyleyeyim mi?..

Bu üç bakan...

Bu savrukluğu...

Bu israfı...

Özel sektörde yönetici olarak yapsalardı var ya...



Rize’den İstanbul’a otobüsle...

Ve...

“Kovulmuş” olarak dönerlerdi...

DEMOKRATİK SABIR ŞART...


Adam:

Hem Mürteci...

Hem Yalancı...

Hem Ahlâksız...

Hem Mankafa...

Hem Şapşal...

Hem Sakallı...



Ama...

Ve ne yazık ki:

Hem “hukukçu...”.

Ve hatta...

Gazeteci...”.

Bir de...

Üstüne üstlük:

Köşesi var...

Yani...

Klavyeli terörist...



Valla aynen öyle...

Ama...

Ne yapabilirim ki?..

Demokratik sabır gösterip...

Aynı topraklarda yaşamaya:

Devam edeceğim...

TEHLİKELİ İKİ KELİME...


Ülkemizin en başarılı...

Güldürürken en çok düşündüren mizah oyunu yazarlarından olan Kandemir Konduk’un yeni kitabı “O Kadınlar” kitapçılarda...





Dünkü SÖZCÜ’de, Hande Zeyrek’in, Kandemir Bey’le yaptığı sohbet yayımlandı...

Bir yerde şöyle diyor Konduk:

“Sevgi farkındalık yaratır. Umut candır. İkisini de ölene dek korumamız gerekir...”.



AKP’nin iktidar döneminde Kandemir Konduk’un neden unutturulmak istendiğini:

Şimdi daha iyi anlıyorum...

Çünkü...



Kandemir Bey gerçekten çok tehlikeli(!)...

Neden mi?..



Yahu adam:

“Sevgi” diyor...

“Umut” diyor...



Bu dönemde bu iki kelimeyi söylemek...

Abdülhamit istibdadında:

“Yıldız...”.

Ya da:

“Büyük burun” demek gibi bir şey...

İKİ TAVSİYE...


Seyran Ataklı, SÖZCÜ’deki köşesinde Aslan Burcu’nu anlatırken...

İki, çok önemli...

Ve...

Çok değerli:

“Davranış Tavsiyesinde” bulunuyor...

O cümleleri sizlerle paylaşmak istedim:



“... Plüto öldürmeyen güçlendirir sözünün tanımıdır. Hırsları ortaya çıkartırken, sorunları uzlaşma yoluyla çözmeye engel olabilir...”.



“Sakin ve düşünceli hareket etmek, karşı tarafın düşüncelerine saygı duymak ilişkilerdeki gerginlikleri azaltabilir...”.



Bu iki “kural” gibi davranış tercihi...

Sadece ülkeleri ve şirketleri yönetenler için değil...

Günlük hayat içinde...

Meslekli ya da mesleksiz:

Herkes için geçerli...



Ama tabii ki en çok da:

Ülkeleri yöneten siyasetçiler için çok önemli...



Lütfen:

Sorunları (Kaba güç ve kavgayla değil) uzlaşmayla çözün...

Sakin ve düşünceli hareket edin...

DÜŞÜN, ÖNCE DÜŞÜN...


Filmin adı:

“Komiser Grom, Veba doktoru...”.

Eğlenceli bir Rus sineması ürünü...

Ve...



Hem senaryosu...

Hem diyalogları...

Hem oyuncuları...

Ve hem de çekimiyle:

Hollywood “A Sınıfı” kategorisinde...



Filmde en çok ilgimi çeken...

Binbaşı İgor Grom’un...

Harekete geçmeden önce kendisine:

“Düşün” telkininde bulunması idi...



Önce...

Nasıl hareket ederse...

Nasıl bir sonuçla karşılaşacağını düşünüyor...

O sonuçlar içinde:

En zararsız...

Ama...

En yararlı olanı...

Tercih ediyor...

Ve...

Mutlaka başarıyordu...



Düşünmeden hareket ettiğinde ise...

Kesin zarar görüyordu...



Ülkemizi yöneten bakanlara ve onları yöneten kişiye tavsiye ederim...

Mutlaka izlesinler...

O zaman belki...

Önce düşünür...

Sonucunu tahmin eder...

Ona göre harekete geçerler...