Korkusuz
Can Ataklı

Afganistan’daki askerlerimiz hemen şu an geri çekilmelidir

ANALİZ

Afganistan’daki askerlerimiz hemen şu an geri çekilmelidir


Sarayın Kabil Havaalanı rüyası da çöktü.

Zaten son günlerde her şey çöküyor.

İktidar aslında bu çöküntünün altında kaldı.

Ama hiç umursamadan iktidarlarını sürdürebilmek için zeytinyağı gibi üste çıkmayı beceriyorlar.

Sanki teflon tava gibiler, hiçbir şey yapışmıyor üzerlerine.

Dönelim tekrar Afganistan’a.

Amerika’ya güvenerek iktidarını sürdüren sarayın, Biden’e verdiği sözler arasında Afanistan da var.

Birincisi, Amerikan askeri çekildikten sonra Kabil Havaalanı’nın kontrolünü iktidara verdi Amerika.

“Buraları korumak kollamak senin görevin bundan sonra” dedi.

İktidarın çok işine geliyor bu talimat zaten.

Nedense sorunlu ve şüpheli bölgelerdeki havaalanlarını, limanları pek seviyorlar.

Hemen üzerine atladılar zaten.

Afganistan konusundaki ikinci talimat ise Amerika’ya yardım eden ve Taliba’nın hışmından korkanların Türkiye’ye getirilmesiydi.

Bunu çok iyi becerdiler.

Arada İran ile de anlaşma sağlandı.

Afganistan’dan kaçan, hepsi genç ve erkek yüzbinlerce kişi İran’dan çeşitli ulaşım araçları ile getirilip Türkiye sınırına bırakıldı.

Buradan bu sefer bizim iktidarın sağladığı araçlarla ülkenin çeşitli yerlerine dağıldılar.

Ama iş patladı, yüzbinlerce kişiyi herkesten saklayıp dağıtmak o kadar kolay değil tabii.

İş patlayınca da bu kez kahramanlık havasına girdiler “Burası kimsenin yolgeçen hanı değil” falan gibi sözlerle halkın öfkesini yatıştırmaya çalışıyorlar.

Oysa atı alan Üsküdar’ı geçti çoktan.

Şimdi Milli Savunma Bakanı, yanına orgenerallerini de alarak İran sınırına gidiyor, “Buradan kimseyi geçirmeyiz” türü akla zarar açıklamalar yapıyor.

AKP Genel Başkanı da sanki işe yarıyormuş gibi bu ülkenin sınırlarındaki duvarları yükseltmekten söz ediyor.

“Geçirmeyeceğizi” bırakın “geçirilenler ne kadar?” onu söyleyin.

Bütün bunlar bir yana, şimdi çok daha tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız.

Afganistan’daki hesaplar tutmadı.

Taliban’ın önümüzdeki yılın sonuna kadar tüm ülkeyi ele geçireceğine ihtimal verilmiyordu pek.

Afganistan ordusu Amerika’nın verdiği en gelişmiş silah ve mühimmatla donatılmıştı.

En azından başkent ve çevresi korunabilirdi.

Zaten Türkiye’ye görev talimatı da bu nedenle verilmişti.

Ama olmadı.

AKP iktidarının Kabil Havaalanı rüyası çok çabuk çöktü.

Taliban, Kabil’i ele geçirmek üzere.

Hatta belki siz bu yazıyı okuduğunuz sırada Kabil artık Taliban’ın bile olmuş olabilir.

O Amerikan silahlarıyla mücehhez Afgan ordusu, silahlarıyla birlikte komşu ülkelere kaçıyorlar bile.

Peki bizim Afganistan’daki askerlerimiz ne olacak?

Saraya göre Müslüman Taliban, Türk askerine dokunmaz.

Öyle mi gerçekten?

Erdoğan’ın “Ben Taliban’ın lideriyle görüşebilirim” demesi Taliban’ı durduracak mıdır?

Yapılması gereken tek şey var.

Aklın yolu bir: Bu ülkede bir tek askerimiz dahi kalmamalı.

Hemen şimdi, şu an oradaki askerlerimiz çekilmeli.


ÖNERİ

Uçaklar Afganları götürsün, askerimizi getirsin


Kimse kendini kandırmasın.

Afganistan göçü tamamen Amerika’nın talimatıyla yapılmaktadır ve iktidarın bilgisi dahilindedir.

Bu nedenle öfke yapıyormuş gibi görünmek, bundan sonra hiçbir Afgan’ın sınırdan geçirilmeyeceğini söylemek doğru beyanlar değildir.

Bunu bilelim bir kere.

Ama olmaz ya diyelim ki gerçekten öfkelendiler ve Türkiye’nin yolgeçen hanı olmadığını söyleyecek kadar da cesur konuşmalar yapıyorlar; o halde kontrolsüz biçimde geldiklerini söyledikleri Afganları toplayıp göndersinler.

Nereye mi?

Amerika’nın çok istediklerini bindirsinler uçaklara ve Washington Havalimanı’na indirip bıraksınlar.

Geri kalanlarını da doğru Afganistan’a...

Buradan kaçak Afganlarla dolu olarak giden uçaklarımız, oradaki askerimizi alarak geri döner.

Her şeyi para olarak görüyorlar ya, bakın bu ekonomik bir çözüm olmuş olur.

KOMİK

Şu cemaat olmasa ne yapacaklarmış bunlar?


Yangınlar sırasında yaptığı tuhaf çıkışlarla ve beceriksizliği ile öne çıkan Tarım Bakanı’nın danışmaları sabıkalı çıkmış, iyi mi?

İlk okuduğumda ben de çok şaşırdım.

Çünkü Bakan Bey’in danışmanlarından Arif Barata’nın 47 suç dosyası olduğu yazıldı.

Hapse de girmiş.

Kendi kendime “Vay canına” demiştim. “Bunlardaki iktidar ve güç sarhoşluğuna bakar mısın, kimseden korktukları yok, ne ahlaki ne vicdani hiçbir kural tanımıyorlar.”

Ama yine de “Doğru olmayabilir, bu kadar da şımarık olamazlar” diye geçirmiştim içimden.

Sonra bir baktım bu Arif Barata açıklamalar yapmış.

12 yıl önce ihaleye fesat karıştırmak suçundan 4 ay cezaevinde yatmış.

Şu anda hakkında devam eden 7 ayrı dava bulunuyormuş.

Hepsi birbirine benzer ve genelde “ahlaki” suçlar.

 “Alacak, ihaleye fesat karıştırma, ortaklığın giderilmesi, ön alım” gibi suçlarmış bunlar.

Herkesin başına bu gelebilir tabii ama bu tür suçlarla başı dertte olanların kamu işlerinde olması ne ahlaka ne devlet terbiyesine uyar.

Ama bana daha garip gelen şey, bu tür suçlarla yoğrulmuş bu adamın kendini savunurken söylediği sözler.

SÖZCÜ’den Hayati Arıgan’a konuşmuş Barata, ihaleye fesat karıştırma davası için, “2009’da FETÖ’cülerin operasyonu sonucu oldu bu iş” demiş.

Yani işin içinde FETÖ’cüler operasyon yapmasa bu danışman beyimiz pirüpak biri aslında.

Yahu şu FETÖ olmasa ne yapacakmış bunlar acaba?

İyi ki araları bozulmuş da suçlayacak birilerini bulmuşlar.

Tabii bu tür savunmalar bunları aklayabiliyor mu orası da ayrı konu.


BUNU YAZMAK GEREK

Saraydakilere bu hikâyeyi anlatsam dinlerler mi acaba?


Fazla yorum yapmadan size bir öykü anlatmak istiyorum.

Belki pek çoğunuz sosyal medyada okumuşsunuzdur bunu, ama kaç kere yazılsa, kaç kere okunsa yine fark etmez, hayatın gerçeği bu çünkü, önemli olan ders almaktır.

Son günlerdeki yangın ve sellere sadece “Allah’ın hikmeti, aşırı yağmur, aşırı sıcak” açısından bakan ve hiçbir sorumluluk almaya yanaşmayan AKP iktidarı, bu hikâyeyi anlar , bilemiyorum ama anlatacağım;

Kızılderili şefleri trenle New York’a getirildi.

Bir heyet kendilerini karşıladı.

Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.

Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü Kızılderilileri şaşırtmıştı...

Bir ara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı He áka Sápa-Karageyik bir ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi.

Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı.

Kentte ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağı söylediler.

Karageyik ısrar etti.

Arabayı durdurdu.

İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta ağustos böceğini gördü.

Amerikalılar şaşırmıştı...

“Olamaz” dediler, “Sende doğaüstü güçler var.”

“Hayır” dedi Karageyik,

“Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.”

“O zaman biz niye duymadık?” dediler.

Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.

Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı.

Karageyik yanındakilere sordu:

“Anladınız mı?”

“Anlamadık” dediler.

Anlattı;

“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz, ağustos böceğinin şarkısını duyardınız...”