Korkusuz
Ümit Zileli

Aferin, nasıl da ezdiniz kadınları!..

Kadın cinayetleri bu yıl zirve yaptı...

Dövülen, sokaklarda sürüklenen, yüzü dahil tüm vücudu sopayla, odunla mosmor edilen, ölümden zar zor kurtulup hastaneye kaldırılan kadınlar bu zirvede yer almıyor!..  Siz son 305 gün içinde bu ülkede kaç kadın vahşice, sapıkça öldürüldü, yok edildi biliyor musunuz?

-Tam tamına 302 kadın!..

Yani gün başına bir kadın kurban! Bu satırları yazdığım sırada bile korkuyorum; acaba sayı artmış mıdır, bir zavallı kadın daha kocası, eski eşi, babası, erkek kardeşi, erkek arkadaşı tarafından katledilmiş midir diye!.. Son yıllarda öldürülen, ölümüne dövülen, sakat bırakılan kadın sayısı binlerle ifade ediliyor!

Alın geçen gün yazdığım Isparta cinayetini; gencecik kız, bir türlü peşini bırakmayan, taciz eden, sürekli döven, ayrılmak istediği erkek arkadaşı tarafından tam 17 saat süreyle işkenceye uğradı, dövüldü, sokaklarda sürüklendi. Mahalle sakinleri polise haber verdi, ambulans geldi polisle birlikte kızcağızı hastaneye kaldırdı. Polis ne yaptı peki? O zibidiyi gözaltına aldı. Kızcağıza şikayetçi olup olmadığını sordu o da korkudan olmadığını söyledi. Gecenin bir yarısı savcı talimatıyla herif  “Hadi bakalım Muğla’ya, evine dön” denilerek otobüs terminaline bırakıldı. O da kızın evine dönerek, yarım bıraktığı işi tamamladı; önce çamaşır ipiyle boğmaya çalıştı, sonra da kalbine bıçağı sapladı!..

-Görüyorsunuz, cennet ülkemizde kadını dövmek, işkence yapmak, göstere göstere öldürmek ne kadar kolay!..

Ölmemek için savaşan kadın!


Peki, kadın ne yapacak?..

Şiddete karşı kendini nasıl savunacak? Dövülmekten, işkenceden, ölümden kendisini nasıl sakınacak? Kadını bu vahşetten bir nebze olsun koruyacak “İstanbul Sözleşmesi” ni imzalayan devletin, o günden bu yana kılını kıpırdatmadığı bir ortamda hakkını, hukukunu nasıl güvence altına alacak?

-Birlik olarak, dayanışma ruhuna sarılarak tabii!..

İşte, kadın dernekleri, dayanışma platformları bunun için kuruldu, kuruluyor... Farkındalık yaratmak, iktidara seslerini duyurmak, toplumda karşılık bulmak için çalışıyor, düpedüz savaş veriyorlar...

Dün, 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” idi. Tee, 1999’da Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmişti. Kadınlar da, taptaze işlenmiş vahşi cinayetlerin gölgesinde, seslerini duyurmak, cinayetleri protesto etmek için İstanbul Taksim Tünel Meydanı’nda buluştu... Anayasal haklarını, demokrasilerde sonuna dek var olan yürüyüş haklarını kullanmak isteyen binlerce kadın bir araya geldi... İstiklal Caddesi’nde yürürken haykırdıkları slogan gayet açık ve netti:

-Artık yeter! Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok!

Basın açıklamasının ardından biraz daha içlerini dökmek, vahşeti, şiddeti kınamak için dağılmadılar...

-Bu kez de polis şiddetine maruz kaldılar!..

Hem de ne maruz kalış; polis, dağılmayan gruba plastik mermi ve biber gazı ile müdahale etti! Ortada, gözleri kan çanağına dönen, plastik mermilerin acısıyla kavrulan kadınlar topluluğu vardı bu kez!.. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadın şiddeti, kendisini korumakla yükümlü güvenlik güçlerinden görmüştü:

-Aferin!..

Kadına müdahale kararını verenlere bir ufak hatırlatma!


Önce, kadınlara böylesine “orantısız güç” kullanma talimatı veren polis şeflerine, onlara daha da yukarıdan emir veren en büyük Türk büyüklerine sormak lazım:

-Neden?

Orada bir terör eylemi mi vardı? Yürüyüşe katılan kadınlar silah filan mı taşıyordu? Kamu düzenini bozucu bir eylem miydi düzenlenen yürüyüş? Ayrımcılık, halkı kin ve nefrete sürükleyici sloganlar mı atılıyor, pankart ya da dövizler filan mı taşınıyordu?..

-Neydi böylesine orantısız güç kullanmanın nedeni?

Beyler, senenin her günü öldürülen, şiddete uğrayan, sokak ortasında kurşunlanan, bıçaklanan, çocuğunun gözü önünde biçilen, hatta yüzüne asit bile atılan kadınları siz bizlerden çok daha iyi biliyor, görüyor, yaşıyorsunuz. Çünkü olay yerine ilk ulaşan, iş işten geçtikten sonra bile olsa sanığı izleyen, yakalayan sizlersiniz!..

Ey yukardakiler, bu vahşeti durdurmakla görevli olan iktidar sahipleri, yönetiminizde geçen seneler boyunca kadına yönelik şiddet yüzde bilmem kaç bin kez artmışken, kadınlar sapır sapır öldürülürken sus pus olan da sizlersiniz!.. Bu şiddeti önlemek üzere imzalanan anlaşmanın hayata geçmesinde beceriksiz, duyarsız davranan da sizlersiniz!..

Bu durumu protesto eden, anasının ak sütü gibi helal demokratik haklarını kullanmak isteyen kadınlara bu zulmün amacı nedir?.. Bu vahşetin, bu sapkınlığın yarın, öbür gün Allah vermesin sizin çocuğunuza, kardeşinize, annenize, bir yakın akrabanıza dokunup dokunmayacağının da bir garantisi yok!

-Ne istiyorsunuz kadınlardan?!.