Korkusuz
Ümit Zileli

8 Mart’ın ardında da kadının yanmış bedeni var!..

Günümüzden tam 164 yıl önce...

8 Mart 1957’de ABD’nin New York kentinde tekstil sektöründe çalışan 40 bin kadın düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve başladı... O güne kadar görülmüş, duyulmuş bir şey değildi kadının bu tür başkaldırısı..

Polis son derece sert müdahalede bulundu; buna karşılık kadınlar fabrikanın önüne barikatlar kurarak mücadeleyi sürdürdü. Nereden çıktığı, kim tarafından çıkarıldığı belli olmayan bir yangın başladığında o barikatlar kadınlar için bir ölüm tuzağı haline dönüşecek ve 120 kadın işçi yanarak, dumandan zehirlenerek yaşamını yitirecekti!..

Bu tarihten 52 yıl sonra, 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen ll. Sosyalist Enternasyonal toplantısında ünlü kadın sosyalist ve aktivist Clara Zetkin’in önerisiyle kadın haklarının kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin her yıl “Kadın Günü” olarak kutlanması kararlaştırıldı...

1921 yılında Sovyetler Birliği’nin kurucusu Lenin’in önerisiyle Kadınlar Günü ilk olarak 1921’de 8 Mart günü Moskova’da kutlandı...

1975 yılında Uluslararası Kadınlar yılı olarak kutlanan 8 Mart, 1977 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Kadın Hakları, Uluslararası Barış Günü” olarak kabul edildi...

-Kadının yanmış bedeni 120 yıl sonra da olsa kazanmıştı!..

“Bugün bir kadın daha yakılacak!”


Ara başlık, sevgili kardeşim Barış Terkoğlu’nun dün kaleme aldığı Cumhuriyet’teki yazısının başlığı...

Çünkü Barış, dün bir diğer deyişle, tekstil işçisi kadınlardan 164 yıl sonra bir kadının daha yakılacağını anlatıyor ve noktayı şöyle koyuyordu:

-Bernard Shaw’ın eserinde elinde kılıçla erkekler dünyasında savaşan Jan Dark’ın, kendisini yakanlarla hayali karşılaşmasında söylediği gibi: “Sen beni yakmasaydın bu kadar iyi hatırlamazlardı!” Bugün bir ateşin alevlenişini, insan aklının içindekilerin tutuşmadığını bilerek izleyeceğiz!

Nitekim tam dediği gibi oldu; gazeteci Müyesser Yıldız’a, “Devlete ait gizli bilgileri temin ederek açıklamak” suçundan 3 yıl 7 ay hapis cezası verildi! Bir diğer gazeteci İsmail Dükel kardeşim de ‘bilgiyi açıklamak’tan 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırıldı!

-8 Mart, böylece  ilk “kadın kurbanını” vererek kutlandı!..

Kadına reva görülen: 40 katır mı 40 satır mı!..


Bugün (yani dün) bu yazı yazılana kadar herhangi bir cinayet, şiddet, tecavüz haberi düşmemişti medyaya!

Ya da henüz yoldaydı, biz duymamıştı! Ancak, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun “Türkiye’deki Kadın Hakları İhlalleri Raporu” önümdeydi... Sizi azıcık rakamlara boğayım, izninizle:

-2020 yılında en az 300 kadın öldürüldü. En az diyorum, çünkü 171 kadının ölümü de “kuşkulu” bulundu!

-18 yılda ise 6 bin 732 kadın erkekler tarafından infaz edildi!

Bu da yaklaşık rakam, çünkü kadın cinayetleri konusunda ciddi bir veri sorunu bulunduğu bizzat Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklanıyor:

Devletin açıkladığı veriler, basından, tanık anlatımlarından ve insan hakları örgütlerine yapılan başvurulardan derlenen şiddet olaylarıyla örtüşmüyor, dahası BM tarafından hazırlanan verilerle de rakamsal farklılıklar bulunuyor. Bu bakımdan erkek şiddeti sonucu öldürülen kadınların tam sayısına güvenilir biçimde erişmenin mümkün olmadığını belirtmek önemlidir. Tespit edilebilen kadın cinayetlerine kaza ya da intihar süsü verilen vakalar dahil değildir!..”

İşte, kadının yaşamını ölümcül bir şekilde tehdit eden erkek şiddetinin bilançosu özetle böyle... İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, gericilerin açıkça karşı çıktığı, iktidarın görmezden geldiği “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” bu tür saldırgan eylemleri önemli ölçüde durdurabilecek bir yol haritası olarak ortada öylece duruyor!..

Ancak, kadının erkekle eşit olduğunu bir türlü hazmedemeyen kafaların bulunduğu bir toplumda medet umulan yasalar bile uygulanmazken, kadına uygulanan şiddet ve cinayetleri işleyenlerin cezası“iyi hal” safsatasıyla indirilirken biz hâlâa neyi konuşuyoruz Tanrı aşkına!

-Bu yolculuğun sonu Ortaçağ’da biter; bir an önce önü alınamazsa!..