Korkusuz
Can Ataklı

8 gündür ne soruyorlar da soruyorlar bir türlü neyi öğrenemiyorlar acaba?

ACAİP YAZILAR

8 gündür ne soruyorlar da soruyorlar bir türlü neyi öğrenemiyorlar acaba?


Amiraller gözaltına alınalı yarın bir hafta olacak.

Hesapta 4 günlük sorgu süresi vardı.

Ondan sonra savcı önüne ve gerekirse hakim karşısına çıkmaları gerekiyordu amirallerin.

Ancak belli ki polisler sordular, sordular bir türlü cevapları alamadılar ki 4 günlük ek süre istediler.

Yine sordular.

Bakalım bir cevap bulabilmişler mi, yarın belli olacak.

Artık daha fazla uzatma isteyecek halleri yoktur herhalde.

Ama gerçekten çok merak ediyorum.

7 günde ne sordular bu kadar?

Ve neden bir türlü ikna olup sorguyu tamamlayamıyorlar?

Savcının önünde de bu kadar bekleyecekler mi amiraller acaba?

Oysa Türkiye medeni bir ülke olsa, hukuka, insan haklarına saygılı olunsa amiraller çoktan çıkmış olurlardı hatta gözaltına alınmalarına bile gerek olmazdı.

Ama burası sanki çölün ortasındaki bir bedevi çadırından yönetiliyor gibi oluyor sanki bazen.

Amirallere o rezil cemaat kumpaslarından birinin kurulduğu artık besbelli.

İktidar “Bu bir darbe bildirisidir, hem de  bal gibi darbe bildirisidir” dediği o açıklama sırf güya gece yarısı yayınlandığı için bu muameleye tabii tutuldu.

Oysa gerçek bütün açıklığı ile ortaya çıktı.

Bildirinin amiraller tarafından gece yarısı açıklanmadığı bütün gerçekliği ile aydınlandı.

Amirallerin bildirinin yayınlanacağından haberlerinin de olmadığı ortaya çıktı.

Çünkü amiraller kendi aralarında yaptıkları istişareler sonunda Montrö’nün iptal edilmek istenmesi ile ilgili söylentilere karşı bir görüş açıklamak istemişlerdi ve bunu da 4 Nisan günü yapmaya karar vermişlerdi.

Ama bildiri nedense 3 Nisan günü hem de gece yarısı açıklandı.

Bildiriden sarayın haberinin olduğu, bir bakan aracılığı ile yandaş bir internet sitesinin bildiriyi gece yarısı yaymak ve “işte bir darbe bildirisi” başlığı atmakla görevlendirildiği de ortaya çıktı.

Sorguyu yapan polisler bunu uzayda bir yerde mi yapıyorlar?

Bu gerçeklerin açığa çıktığını, rezil cemaat tipi operasyonlarından birinin deşifre olduğunu kimse söylemiyor mu sorguculara?

Ya da “Amaaaan, sanki aksini yapsak ne olacak, bize dokunacak halleri yok ya, darbeci dedik darbeci olacaklar hapsi boylayacaklar” görüşü yine egemen mi oldu?

NOT: Konuyla ilgili yazdığım son yazıda Veryansın TV’nin haber aceleciliği yapmış olabileceğini belirtmiştim. Şimdi o kadar masum olduklarını düşünmüyorum artık. Bildiriyi AKP’ye sızdıran amiralin kimliği de çok önemli ama hâlâ ortaya çıkmadı. Oysa imzacı amiraller bu kimliği biliyor. Keşke açıklasalar, kumpas daha iyi çıkacak ortaya.

KOMİK

Evlilik üzerine çeşitlemeler


Evli ve gerçekten mutlu olanlar lütfen kızmasınlar.

Bugün sizlere sosyal medyada gezinen evlilik çeşitlemeleri sunmak istiyorum.

Belki hepsinin gerçek olmadığına inanabilirsiniz ama biliyorum ki çoğunluğu hepimizin hayatından bir kesiti oluşturuyordur;

+ Melih Cevdet’e sormuşlar  “evlilik nedir?” diye.  “Eskiden” demiş, “Kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabii o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna ‘evlenmek’ denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik ‘katlanmaktır’...”

+ Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz. Ya arabası yenidir ya da karısı!..

+ Bir genç babasına sorar; ‘’Baba evlenmek kaça mal olur?’’

Baba cevap verir: ‘’Bilmiyorum oğlum, ben hâlâ ödüyorum.’’

+ Günümüzde evlilik döngüsü; açılış, saygı duruşu, cicim ayı, geçim ayı, trip ayı, didişme ayı, kavga ayı, ayı oğlu ayı ve kapanış.

+ Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:

‘’Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım.’’

Adam cevap verir: ‘’Evet âşıktım, fark edemedim.’’

+ Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler, ikinci yılında kadın konuşur adam dinler, üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.

+ Delikanlı sorar: “Evlilik güzel midir dede?”

“Güzeldir oğul, karın dert ortağın olur.”

“İyi de benim derdim yok ki dede.”

“Evlenince o da olur!..”

+ Erkek, karısının söylemediği her sözcüğü anladığı andan itibaren gerçekten evlidir...

+ Eğer haksızsanız ve susuyorsanız bilgesiniz. Eğer haklıysanız ve susuyorsanız evlisiniz!

+ Fadime Temel’e seslenir: “Temel şu kuzuyu kes de sana akşama nefis yemekler yapayum”

“Niçun?” diye soran Temel’e Fadime öfkelenir:

“Evliliğimizin onuncu yılı daaa…”

Temel umursamaz tavırla reddeder:

“Benim hatamı kuzu niye çeksin?!.”

+ Eğer bekârsan her yerde mutlu çiftler görürsün. 

Eğer evliysen her yerde mutlu bekârlar görürsün...

+Evlenmeden önce gözünüzü dört açın evlendikten sonra yarısını kapayın!..

+ Evlilik fırtınalı bir denizse, bekârlık da bulanık bir bataklıktır.

+ Mutlu evlilik kısa gibi gelen uzun bir konuşmaya benzer.

+Yaşlı çifte sorarlar:

-Tam 65 yıl.. Bunca sene, nasıl evli kaldınız?

Yaşlı çift cevap verir:

-Bizim zamanımızda kırılan şeyler tamir edilirdi, şimdiki gibi hemen çöpe atılmazdı...

+ Ninem diyor ki; düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya!



NOSTALJİ

Bir zamanlar Dolmabahçe Stadı


Gençler hiç bilmezler bile.

40-50 yaşında olanlar hayal meyal belki hatırlarlar.

Daha üst yaştakiler ise bilirler de ancak birini söylerse hatırlarlar.

Bu fotoğraf 1970’yi yıllarda Dolmabahçe Stadı’nda çekilmiş.

80’li yılların ilk yarısına kadar vardı bu görüntüler.

Stadı aydınlatan ışıkları taşıyan kulelerin ayakları stadın dışındaydı.

Biraz tehlikeyi göze alarak bu kuleye tırmanmak ve oradan tribüne geçmek mümkündü.

Ama o “biraz tehlikeyi” göze alanlar yüzlerce olurdu bazen ve ortaya böyle bir manzara çıkardı.

İşin tuhafı bunların hepsi güvenlik görevlilerinin gözü önünde olurdu.

Nedense ses edilmezdi.

Ya da edilirdi de yüzlerce kişi bu yoldan tribünlere girdikten sonra akıllar başlara gelirdi.

Sonraki hafta yine aynı manzara yaşanırdı.

Ne ilginç yıllardı onlar.

ÇOK GÜLDÜM

Bugün üç pazar fıkrası ile güleceğiz


Bu hafta Yıldırım Tuna’dan üç fıkra geldi.

Haydi birlikte okuyalım;

Ölüm Saati

İki arkadaş barda içerlerken konu ‘Metafizik konulara’ ve ‘Ölüm’e gelmiş,

“İnanır mısın?” demiş birincisi “Benim büyükbabam öleceği günü, saati, dakikayı ve ne şekilde öleceğini biliyordu.”

Diğeri  “Yok artık?.. İnanılmaz!” demiş tüyleri diken diken olarak “İnsan bütün bunları nasıl bilebilir ki?”

Birinci gülümsemiş “Valla…” demiş “Eyalet savcısı ve rahip hücresine kadar gelip söylemiş..!”

Sarhoş Maymun ve Timsah

Maymun dere kenarındaki ağacın dalına çıkmış, altından akıp giden suya bakarak son derece çakırkeyif şarap içiyormuş.
Onu görüp yanına tırmanan kertenkele başlamış onunla içmeye..
Bir ara susayan kertenkele “Su içmeye gidiyorum, şimdi dönerim..” diyerek aşağı inmiş, ama şarabın tesiriyle derenin sularına kapılmış, ta ki kendisini bir timsah kurtarana kadar..
“Hayrola?..” demiş timsah burnunda tüneyen kertenkeleye, “Nereden böyle?..”
Kertenkele başından geçenleri anlatmış, timsah da heveslenmiş içki partisine, kertenkeleyi kenarda bırakıp doğru yüzmüş maymunun bulunduğu ağacın altına.
“Heyy..” demiş yukarı seslenerek, “Maymun kardeş ben geldim..”
“Yu..Yuh..!” demiş timsahı gören sarhoş maymun, “Bre kardeşim, ne kadar su yuttun sen öyle?..”

Babalar ve Kızları

Harika bir evlilik töreni idi. Kızın annesi çok zor anlar yaşadı, bir ara kendini tutamayıp ağlamaya başladığında hemen yanına gittim, “Üzülmeyin ve lütfen endişe etmeyin hanımefendi” dedim,
“Bilin ki kızlar eşlerini seçerken babalarını örnek alırlar…”

Kadın “Biliyorum…” dedi gözyaşlarını kibarca silerek, “Onun için ağlıyorum ya..”