Şimdilerde 100. yılına doğru ilerliyoruz... O gün geldiğinde, güneşli günlerin geldiği, 85 milyonun devasa çoğunluğunun tek yürek halinde kutladığı muhteşem bir bayram olacağına hiç kuşkum yok...
Yüzyıl, bir insan ömrü olarak bile çok uzun bir zaman değil artık, hele bugünün dünyasında... Bir ülkenin, bir devletin yaşam süresi olarak ise hiç de abartılacak bir süre değil... Daha 100 yaşına bile ulaşmamış devasa medeniyetlerin, kültürlerin harmanlandığı 85 milyonluk bir ülke...
Bugün, parçalanmasına ne kadar süre kaldığı, kaça bölüneceği üzerine açık açık tahminlerin yapıldığı Türkiye Cumhuriyeti, söz konusu olan!
-Ne kadar acı, ne denli utanç verici değil mi?
Çürümüş mevcudiyetleriyle, Ortaçağ kafasına sahip bir güruh hiç sıkılmadan “şeriat düzeni gelecek”, “laiklik gömülecek” diye salınıyor etrafta... İmam kılıklı bir takım “herif-i naşerifler” hiç utanıp sıkılmadan şu tür açıklamalar yapıyor:
- Onların rahat yaşamlarına karışıyoruz ya, Kur’an geldiği zaman af buyurun hayvanlar gibi dışarıda çiftleşemeyecekler ya, rahat rahat içip eğlenemeyecekler ya bundan korkuyorlar. Ya korkma şu anda istediğin gibi yiyip içebilirsin ya... Zıkkımın dibini iç. İçiyorsun zaten karışan mı var? Son kuruşuna kadar kumara ver, bitir. Karışan mı var? Karını kızını çıplak dolaştırıyorsun. Karışan yok ki. Zina serbest istediğin kadınla düşüp kalkıyorsun. Karışan yok ki.
Her türlü pislikte, minicik kızlara, erkek çocuklara tecavüzde üç maymunu oynayan çağdışı kafanın sayıklamalarıdır bunlar!
Türk milletini hazmedemeyenler
Dışardakiler malum...
Bu topraklarda Türklerin yaşamasını zaten hiç bir zaman hazmedemediler... Yüz yıl önce tam “defterlerini dürdük” derken, “Sykes-Picot” gizli anlaşmasıyla Anadolu’nun dört bir tarafını cömertçe paylaşırken, “Wilson Prensipleri” ile “Türkler önce Küçük Asya’ya sürülecek, ardından defolup geldikleri yere gidecekler” derken, Çanakkale’de uğradıkları korkunç yenilginin intikamını Türkleri iyice aşağılamak, paramparça ederek çıkarmak için Sevr Antlaşması’nı zorla dayatırken, her şey tersine dönüverdi...
Bitti denilen Türkler, bir kahramanın, bir büyük devrimcinin önderliğinde ayağa kalktılar ve aklın, havsalanın alamayacağı bir Kurtuluş Savaşıyla topraklarını, ülkelerini ve cumhuriyetlerini kanlarıyla, canlarıyla söke söke geri aldılar...
-Bu, yüzyıllar içinde emperyalizmin yediği en büyük, en hazmedilmesi zor tokattı!..
Koşullar nedeniyle yutmak zorunda kaldılar, ama hiç unutmadılar!.. Lord Curzon’un, İsmet İnönü’ye, Lozan Antlaşması esnasında öfkeden çıldırmış şekilde söylediği, “Bir gün gelecek bu aldıklarınızı tek tek geri alacağız” sözleri bu yenilmişliğin, kinin ve hıncın dışavurumuydu!..
Siz bakmayın, her efendinin önünde yaltaklanan, kendi ikbalini yurdunun ve yurttaşının geleceğinden üstün gören, soysuz vatansızların, sıkılmadan söylediği “Kurtuluş Savaşı, aslında Türk-Yunan savaşıdır. İngiltere izin vermeseydi savaş kazanılamazdı” yalanlarına...
Aynı vatansızlar, “Ayıptır ayıp; ülkenin dört bir tarafı İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgali altındaydı. Mustafa kemal ve arkadaşları Şeyhülislam Sabri’nin fetvasıyla ve Padişah Vahdettin’in oluruyla idama mahkum edilmişti. Daha Türklerin düzenli ordusu yokken, Yunanlılar başta İngilizler olmak üzere “Düvel-i Muazzama” tarafından silah ve altına boğuluyor, ülkenin kurtuluşunda rol alacak vatansever asker ve aydınların çoğu önce tutuklanıyor, sonra Malta’ya sürülüyordu... Bu halk bu savaşı ölümü göze alarak kazandı” denildiğinde de, hiç utanmadan “Vatanın kurtulmasında Vahdettin’in katkılarını” anlatmaya soyunuyorlardı... Bu nedenle tarih önünde hiç bir hükümleri yoktur ve tarihte yalnızca tek sözcükle, “hain” olarak yer alacaklardır...
Aradan 100 yıl bile geçmeden, dışardakiler yeniden harekete geçtiler. 1919-20’lerde hazırlanan ve Türkler tarafından tarihin çöp sepetine atılan senaryoları işbirlikçilerin de engin yardımlarıyla yeniden milletin burnuna uzattılar.
-Türkiye’nin paramparça edilme zamanının geldiğine karar vermişlerdi!..
Efendilerin uşakları!
İçerdekiler de malum...
100 yıl önce olduğu gibi yine efendilerin yanında kendi yurttaşlarına ve yurtlarına karşı en “hayın” saldırılarda yerlerini almış vaziyetteler...
Dün isimleri “Hürriyet İtilaf Partisi”, “Kürt Teali Cemiyeti”, “İslam Teali cemiyeti”, “Ali Kemal”, “Damat Ferit”, “Mustafa Sabri”, “Refii Cevat” idi. Bugün isimleri değişti ama, “İngiliz Sevenler Cemiyeti” kuracak denli ihanete batmış geçen yüzyılın artıkları, vatansızlıktan asla ve de milim geri adım atmadılar!..
Bugün, kalemlerini, beyinlerini efendilerin hizmetine sunmuş olanlar 2023’ü, Cumhuriyetin 100. yılını hedef gösteriyorlar. Bu uğurda tıpkı geçen yüzyılda olduğu gibi “Düvel-i Muazzama”nın yeni aktörleriyle kol kola çabalıyorlar...
-İşte çok hedefledikleri o yıla, 2023’e girdik...
Beyhude çabalıyorlar; sahneye konan oyun çöküyor, Türk halkı burnuna uzatılan senaryonun bir felaket olacağını görmeye başladı. İçerde ve dışarda nasıl büyük bir kaosa itildiğinin ayırdına vardı.. Dipten gelen dalga, bu ülkenin nitelikli yurtseverlerini birleştirmeye, bir araya getirmeye başladı...
Türkiye’yi ne dışarda bir savaşa, ne de bir iç savaşa piyon yapabilecekler. Seçimler artık yarın kadar yakın. Türkiye’nin aydınlık, yurtsever insanları o gün geldiğinde Ortaçağ karanlığını ülkenin başına bir çuval gibi geçirmeye çalışan efendilere, onlarla kaderini, birleştiren iktidara ve aydın kılıklı vatansızlara karşı haykıracak:
-Cumhuriyeti yıkamadınız, siz yıkıldınız!