Korkusuz

2023’e ne kaldı?..

2023’e ne kaldı?..
Nereye gidiyoruz?..

Bu soruyu 18 yıldır soruyor ve cevabını arıyoruz...

Gömlek değiştirildi. Hedefe giden tramvayın vagonlarında indi bindiler oldu!.. Bir zamanlar karşı takımda olanlar transfer edildi, yedek kulübesi güçlendirildi. Her sıkışılan, maçın en zor anlarında yedek kulübesinden sahaya oyuncu sürüldü...

BOP eş başkanıydı. Olmadı...

“Çözüm süreci”ni denedi. Olmadı...

“Haçlı anayasası” dedikleri AB anayasasına Hollandalının hediye ettiği altın dolmakalemle imza attı. Olmadı...

“Müslüman Barack Hussein Obama” ya –gerçek adı Hüseyin olan (!)- yaslanıldı. Olmadı...

Trump’a çapa atıldı...

Papa hazretlerine gidildi... Bin bir methiye ile Türkiye’de ağırlandı. Olmadı...

Hedefinden vaz geçmedi!..

Yedek kulübesinden sahaya sürdüğü oyuncu ile anayasayı, rejimi değiştirdi.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kolonları birer birer harap edildi.

Hukuk konuşulmuyor, konuşulamıyor...

Adalet, yandı bitti kül oldu gitti...

Demokrasi hak getire...

TBMM, sadece şekilden ibaret...

KHK’larla yönetim devrine geçildi... Her gün Meclis’e tek kişiye tam yetki veren torba yasa teklifleri geliyor. Bir kişinin istediğine göre parmaklar kalkıp iniyor...

Devletin bütçesi denetim dışı...

Karartma devrine girdik... Laykını seven sussun!..

Ayasofya bir kez daha ibadete açıldı...

ATATÜRK’e hakaret etmek serbest. ATATÜRK’ü sevmek suç!..

Sadece ve sadece “fetih” konuşuluyor...

Camiler iktidar teşkilatının şubeleri, minberler propaganda kürsüleri haline geldi...

İmamlar iktidarı öven hatipler, müezzinler mikrofon tutanları oldu...

Dinbazlar, devlet bürokrasisinin en tepelerine oturtuluyor...

Yıllardır avaz avaz bağırıyorum; gizli ajanda da Hilafet, Halifelik rüyası var diye...

Kimileri anladı ama sanırım biraz geç kalındı!..

“Devlet törenleri” dini ritüellerle başlıyor aynı şekilde son buluyor...

Nereye doğru mu gidiyoruz?..

2023’e... Ama o sizin bildiğiniz, sandığınız 2023’e değil!..

Teokratik ve diktatoryal 2023’e...

★★★

Yazıyı, yukarıdaki satırlardan sonra nokta koymak lazımdı. İçimizdeki vatan, millet, devlet sevgisi her şeyin ötesinde. Sonuna kadar anlatmaya, ülke çıkarları ve geleceği için uyarmaya devam edeceğiz.

Libya...

AKP iktidarının maceracı dış politikalarını ve Libya’da İhvancı bir yapıya destek vermesini yüksek sesle eleştirenlerdenim. Ancak, madem Türkiye orada, sahadaki gerçekliklere projektör tutmamız lazım. Türkiye kamuoyunda yerleşik algıda hatalar ve eksiklikler var. Libya’da mücadele sadece Sarrac ve Hafter arasında geçiyormuş gibi. Bir de Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih var. Hafter’in siyasi müttefiki olarak bilinen.

Türkiye’de normal günlük yaşayan vatandaşların bil(e)mediği ise Libya’daki gerçek gücün kim veya kimlerde olduğu. Sorunun cevabı çok net. Libya’da gerçek güç aşiretlerin elindedir. Bu Kaddafi zamanında da böyleydi. Kaddafi, söz geçiremediği aşiretleri para ile elinde tutardı. Bu yazdıklarıma inanmayanlar, Libya’da iş yapan güvenilir Türk iş adamlarından görüş alabilirler. Libya ‘da gerçek güç ne Sarrac’ın ne Hafter’in ne de Salih’in elinde. Oraları çok yakından takip eden uzman gözlemcilerle devamlı konuşup görüş alıyorum. Şu anda Libya’da en güçlü isim, aşiretler üzerinde sözü geçen ve yine  bir aşiret lideri olan Sunusi Abdulselam Abdulkerim. Aşağıdaki fotoğrafta kırmız fesli adam.



Libya ile ilgili haberleri yakından takip ediyorsanız hatırlarsınız... Geçenlerde Akile Salih, görüşmelerde bulunmak üzere Cenevre’ye gitmişti. Temasların perde arkasını aktaran kaynağım, Salih’in Cenevre’de ABD temsilcisi ile yaptığı görüşmeyi anlattı. Söylediğine göre, ABD temsilcisi Salih’e “petrolü açın” der. Salih de,- kaynağıma göre “tipik bir Libyalı” olan-  Sunusi’yi telefonla arar ve görüşür. Güvenilir kaynağım, “Libya’da tüm aşiretlerin üzerinde sözü geçen Sunusi’den onay alınmadan hiçbir iş yapılamaz” diyor. Salih ile görüşen ABD temsilcisine de, Sunusi’nin “uluslararası kontrol edilen, petrol gelirlerinin Libya halkı için kullanılacağı garantisiyle anlaşma yapılmadan ve kalıcı ateş-kes sağlanmadan petrolün açılmayacağı” cevabı bildirilmiş.

Peki, buradan Türkiye’ye ne yapmak düşüyor?..

Uzman kaynağıma göre, “Türkiye Libya’daki dengeleri akıllıca gözetmeli ve Sunusi ile mutlaka bir şekilde diyalog kurup görüşmeli.”

İhvancılar rahat bırakırsa Türkiye’de liyakatlı ve akıllı kadrolar var!..