Korkusuz
Can Ataklı

Valla Erdoğan hakikaten çok doğru bir noktaya temas etti

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Valla Erdoğan hakikaten çok doğru bir noktaya temas etti


Seçimler yaklaştıkça Cumhurbaşkanı’nın daha öfkeli olduğu bana mı öyle geliyor, yoksa sizlerin de dikkatini çekiyor mu?
Zaten bağırarak konuşuyordu, şimdi daha çok bağırıyor.
Muhalefeti oy çalmakla suçluyor.
İş dünyasına, sanatçılara, akademisyenlere ateş püskürüyor.
Bütün sıkıntı İstanbul’u kaybetmiş olmalarından kaynaklanıyor elbette.
Gerçi YSK marifetiyle şimdilik işi biraz uzattılar ve İstanbul Belediye Başkanlığı binasını henüz ellerinde tutuyorlar ama 23 Haziran’dan belli ki kendileri de çok umutlu değil.
23 Haziran’a kadar, İBB’de “kozmik oda muamelesi yapılan” bilgisayarlar temizlendi temizlendi yoksa yandı gülüm keten helva durumu yaşanabilir.
Cumhurbaşkanı en son TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’a öfke saçtı.
“Sen” dedi “Dolarına, Euro’na güvenme. Bize karşı çıkmanın hesabını çok fena sorarım.”
Ardından Tuncay Özilhan’la bir hafta önce özel görüşme yaptığını söyledi ve “Anlatayım mı orada neler söylediğini?” dedi.
En sonunda da “Neredeeen nereye... 2002’de neydin şimdi ne oldun, bunu da anlatırım” diye tuhaf bir şey söyledi.
Ama bence çok doğru bir noktaya temas etti Cumhurbaşkanı.
Elbette Tuncay Özilhan 2002’de nerede olduğunu şimdi ne durumda olduğunu kamuoyuna açıklamalı.
Ama Özilhan’la yetmez.
Herkes katılmalı bu kervana.
Bu bir “mal varlığı açıklama” değildir.
Geçen yıllar içinde oluşan yeni durumların ortaya konmasıdır.
Kim, neydi ne oldu? Bu kadar basit.
Hepimiz bilelim kimin nereden nereye geldiğini.
Türkiye’de icraat diye anlatılan büyük inşaatları yapan AKP müteahhitleri, sahi 2002’de ne durumdaydılar acaba?
Ellerinde kaç iş vardı?
Kimlerden ne kadarlık ihaleler almışlardı?
Şimdi ihale portföyleri ne kadar?
Bakan olarak, parti yöneticisi olarak, davanın ileri gelenleri olarak, bilinen isimler de “Neydik ne olduk” demeli ve geldikleri noktayı kamuoyu ile paylaşmalı.
Örneğin İstanbul’a aday olarak atanan kişi çıkıp açıklamalı aile fertlerine ait 2002’de kaç gemi vardı şimdi ne kadar var?
İktidar sahiplerinin yakınları da 2002’de ne durumda olduklarını, şimdi hangi işleri yaptıklarını, ne kadarlık bir sermayeyi kontrol ettiklerini, kimlerden nasıl ve ne kadar iş aldıklarını halka açıklamalı.
Vallahi gerçekten Cumhurbaşkanımız çok iyi bir noktaya temas etti.
Muhalefet bu soruyu sorsaydı, yandaş tetikçiler anında linç operasyonu başlatırdı.
Sağ olsun Cumhurbaşkanı bu konuda öncülük etti, herkes rahatladı.
Haydi bakalım herkes ama herkes - tabii ki İmamoğlu da dahildir buna - 2002 ile 2019 arasındaki kıyaslamalarını yapsınlar.

BUNU YAZMAK GEREK

Erdoğan’dan izin çıktı, bakalım YSK oy çalmayı nasıl anlatacak


İki hafta geçti üzerinden seçimlerin iptal edilmesinin.
Seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası iptal edildi.
İstanbul’un “Üskürdarlı” Valisi, tarafsızmış gibi belediyenin başına oturtuldu.
Ama iptal gerekçesi hâlâ yazılıp açıklanmadı.
YSK Başkanı, “Arkadaşlar çalışıyor” demişti geçen hafta.
Artık nasıl çalışıyorlarsa bitmiyor bir türlü.
Gerçi AKP kaynakları, YSK’nın gerekçeli kararı bugün yayınlayacağını bildirmişti iki üç gün önce.
Erdoğan da cumartesi akşamı gençlerle buluşmasında “Gerekçeli karar pazartesi açıklanacak” dedi.
Artık saraydan da izin çıktığına göre, gerekçeli karar açıklanacak.
Muhtemelen YSK’ya “ne açıklayacağı” da bildirilmiştir.
Erdoğan ısrarla AKP oylarının çalındığını, seçimlerin bu nedenle iptal edildiğini söylüyor.
En son muhtarlarla yaptığı iftarda konuştu Erdoğan.
Şunları söyledi; “Kanuna aykırı her iki işlemin gerçekleştiği toplamda, 42 bin oya tekabül eden 123 sandık ortaya çıkartılmıştır. Bu 123 sandıktan 42 bin oyun akıbeti belli değildir çünkü oylar çalındı. Oyları çaldılar bu kadar açık ve net.”
Erdoğan çalınmayı, geçersiz oyların sayılması sonucu Yıldırım’ın oylarının artmasına bağlıyor. İyi güzel de belli ki YSK bunu kılıfına uyduramıyor.
Erdoğan açıklama yapılacağını söylediğine göre, bir formül bulunmuş mutlaka.
Ama bu formül Erdoğan’ın “Fark kapandığına göre oylar çalındı” varsayımına dayanır ve “Kimin, nasıl ve ne kadar oy çaldığı” kanıtlarıyla ortaya konamazsa büyük skandal olacaktır.
Böyle bir skandal, gerekçeli kararı şaibeli hale getireceği gibi Cumhurbaşkanı’nın meşruiyeti de tartışılır hale gelecektir.

NOSTALJİ

Ülkeyi bu hale bugünkü hükümet getirdi


Şimdi şu cümleleri dikkatlice okuyun lütfen;
“Bu ülke bu hale geldiyse... Bugün benim vatandaşım evine çöp, rızık topluyor götürüyorsa; hafta pazarlarının atıklarını topluyor götürüyorsa...  Meydanlar; ‘Açız açız’ diye bağırıyorsa, evinin kirasını ödeyemiyorsa, suyunun elektriğinin parasını ödeyemiyorsa ve artık ‘Yandım Allah’ diyorsa benim halkım... Yüzde 25’i açlık sınırının altındaysa, yüzde 50’si yoksulluk sınırının altındaysa, bu hale Türkiye’yi kim getirdi? Elbette bugünkü hükümet.”
İnsan ister istemez “Bu sözleri muhalif biri söylemiştir, inşallah başına bir şey gelmez” diye düşünüyor değil mi?
Yanıldınız, bu sözleri 2002 yılında henüz iktidara gelmemiş olan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldığı bir televizyon programında söylemişti.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan aynı zarftaki 4 oydan birinin nasıl hileli olduğunu anlattı


Son seçimlerle ilgili bizde ve dünyada en çok merak edilen konu şu;
Oylarımızı bir zarfa koyup sandığa attık. Her zarfta 4 oy pusulası vardı. YSK bu pusulalardan üçünün temiz, birinin ise hileli olduğunu belirterek seçimi iptal etti. İyi de hileyi yapanlar neden hepsinde yapmadılar da sadece birini tercih ettiler?
İşte buna kimsenin aklı ermiyor.
Kimileri gerçekten şaşkınlığını belirtirken, büyük çoğunluk ise sadece gülüyor. Ama saray ve AKP elbette böyle düşünmüyor.
İşte Erdoğan son konuşmalarından birinde herkesin merak ettiği durumunu şöyle anlattı;
“YSK kararını itibarsızlaştırmak isteyenler şunu söylüyor: Aynı zarfa dört farklı oy konduğu halde neden sadece Büyükşehir seçimleri yenilenir? Kendi kurdukları dünyanın dışındaki her şeye gözlerini ve gönüllerini kapatmış olanlar gerçekleri duymuyor.”
Anladınız herhalde. Gözleriniz kapalı, bu yüzden olanı biteni göremiyorsunuz. Dağılabilirsiniz.

ÇOK GÜLDÜM

Akılsız yorumlara çok gülüyorum ama halimize de çok üzülüyorum


İktidar partisi ve yandaş-tetikçileri panik halinde.
Bir taraftan, “Ülke çapında büyük başarı kazandık. Belediyelerin çoğunu kazandık, oylarımızı da yüzde 50’nin üzerinde tuttuk” diyerek övünüyorlar ama İstanbul olmayınca bunların hiçbir değeri olmadığını kendileri de biliyorlar.
Bu nedenle bıkmadan usanmadan seçim iptalini savunmaya ve oyların çalındığını söylemeye devam ediyorlar.
Bu arada kendilerini zeki ve akıllı sananlar ise muhalefete, “Madem kazandığınıza inanıyorsunuz, seçimlerin yenilenmesinden niye kaçıyorsunuz?” diye çemkiriyorlar.
Elbette çok akılsızca bir yorum bu.
Seçimler olmuş bitmiş, ama gücü elinde tutanlar, “Olur mu yahu?” demişler “Biz İstanbul’u kaybedemeyiz. Kazanana kadar seçim yapılacak.”
Bu mantığın karşısında, muhalefet ‘seçimden kaçan’ oluyor iyi mi?
Bu kadar aptal bir söylemle nasıl başa çıkılır bilemiyorum.
Ama madem böyle bir söylem akıllı ve mantıklı sayılıyor, o halde referandumu da tekrarlayalım.
İktidar kazanacağına inanıyor nasıl olsa. Korkusu olmaz ki, bir daha referandum yapalım.
Aynı şekilde 24 Haziran için de korkusu olmamalı iktidarın, öyle değil mi?
Nasıl olsa kazanacağını biliyorsa gelin bir çırpıda 24 Haziran’ı da tekrar edelim.