Korkusuz
Ümit Zileli

UZAK BiR DÜŞ!..

Kudüs... Aşağılık provokasyondan üç gün önce...
Oraya, binlerce yıldır olamayan barışın bir kez daha “tecavüze uğradığı” yere, İslam aleminin kutsal mekanı Harem-üş Şerif’e çok ama çok yakındık...
Bir taş atımlık mesafede bulunan Kral David Müzesi’nin hemen karşısındaki Arap kahvesinde yorgunluk atıyorduk...
Sol tarafımızda Hıristiyanlarla Ermenilerin iç içe yaşadıkları, Katolik ve Gregoryen kiliselerinin kucaklaştığı mahalleler vardı...
Sağ tarafımızda daracık, uzun, nereye doğru uzandığını bilemediğim, iki tarafı incik-boncuk, halı, hurma, tavla, dini motifler, yiyecek-giyecek satan tıklım tıkış dükkanlarla dolu bir yol uzanıyordu... Dükkanların Müslüman Arap sahipleri ve çırakları Avrupalı turistlerle bağıra çağıra kıyasıya pazarlık ediyordu...
Oturduğumuz kahvenin önünden o meşhur deyişle ve de hiç abartısız, “72.5 milletten” insan geçiyordu; Gregoryen papazlar, siyah çarşaflarına sarınmış Müslüman kadınlar,
Hıristiyan rahibeler, iki yana sarkıttıkları lüle lüle saçlarıyla, siyah şapkaları ve uzun sakallarıyla dini bütün Museviler, şalvarlı ve de çığırtkan Arap satıcılar, gencecik Avrupalı kızlar, erkekler...
Bu, dünyanın hiçbir yerinde kolay kolay tanık olunamayacak manzarayı büyük bir keyifle izledim...
Üç dinden insanların, kutsal mekanların birbirine karıştığı bu mistik kente barış ne kadar yakın, ne kadar uzaktı acaba?.. “Barış olsa ne müthiş, ne inanılmaz bir yer olurdu burası” diye mırıldandım, biraz da hüzünle... Ardından, hangi dinden olursa olsun fanatiklerin, onlarla her şart altında kol kola gezen karanlığın temsilcilerinin “kutsal barışı” ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışacaklarını düşündüm...
-Ne yazık ki haklı çıktım!..

Bir faşistin kanlı provokasyonu!..


General Şaron, yalnızca üç gün sonra korkularımı haklı çıkarttı..
1982 Şabra ve Şatila katliamlarının baş sorumlusu, sağcı Likud Partisi’nin başkanı Ariel Şaron, Filistin-İsrail barışının bu en amansız düşmanı yanında korumalarıyla İslam’ın kutsal mekanı Harem-Üş Şerif’e girerken olacakları biliyordu!..
Tam tasarladığı gibi oldu; protestolarla başlayan gerginlik yerini taş, sopa ve gerçek mermilere bıraktı. Perde arkasında hazırlanan kanlı senaryo adım adım uygulandı ve zorlukla bir noktaya getirilen barış görüşmelerine küçücük çocukların kanı bulaştı...
-General Şaron’un istediğinden de mükemmeldi!..
Senaryonun öngördüğü üzere; aşırı dinci Hamas örgütünden intikam sesleri yükseldi.. Hamas vakit geçirmeden “yeni bir cihad” açıklaması yaptı. Sünni mezhebinin en büyük otoritesi kabul edilen El Ezher Üniversitesi Rektörü Şeyh Sayed Tantavi Arap alemini “güç kullanmaya” çağırdı. Mısır, İran, Irak Siyonist İsrail’e karşı ateş püskürdü... Üstelik, tüm bunların üstüne İsrail’de yaşayan Arap azınlık da sokağa döküldü.
Böylece Ortadoğu’nun barış umudu yine fanatiklerin insafına teslim edildi!.. Barışı yürekten isteyen, arabasının arka camına “barış- hemen şimdi” çıkartmasını yapıştıran İsrailli de, barış uğruna sefaleti bile göze alan Filistinli de yenilgiye uğradı...
-Şimdilik!..
Aslında, İsrail gezimizde geciken barışın umutları nasıl kırdığını görmüştük...
Kudüs’te, Tel Aviv’de, Golan Tepeleri’nde konuştuğumuz Museviler ya da Araplar barış için ortak sözcükleri kullanıyorlardı:
-Uzak bir düş!..

Bayrağı devralan faşist!..


Hep söylendiği gibi kalıcı bir barışın önündeki en büyük engel Kudüs’ün ta kendisiydi!.. Binlerce yıldır huzur kelimesinin anlamını bilmeyen bu kent üç dinin mensuplarınca da “bize ait” olarak görülüyordu. Kudüs’ü yıllarca önce kan dökülmesi pahasına başkent ilan eden İsrail için bu kent kendi “varoluş” nedeniydi!.. Aynı neden Müslümanlar için de aynı keskinlikte varolunca ortaya yalnızca “çözümsüzlük” çıkıyordu.
Son olayların hemen öncesinde İsrail Başbakanı Ehud Barak’ın, Kudüs’ün bir süre Birleşmiş Milletler gözetimine verilmesine sıcak baktığı söylentisi bile aşırı sağcı İsraillileri çileden çıkarmaya yetmişti...
Gerçeği söylemek gerekirse; Golan konusunda da İsrail açısından aynı “keskinlik” mevcuttu!. Resmi görevli ya da sokaktaki sıradan İsrailli, hangi koşulda olursa olsun, Su, meyve-sebze ve et ihtiyacının yaşamsal bölümünü karşıladıkları Golan’ı vermektense ateşkes koşullarına razı olduklarını açıkça söylüyorlardı.. Kısacası benim vardığım sonuç da aynı;
-Ortadoğu’da barış, üstelik çok uzak bir düş!..
------------------
General Şaron, neredeyse sonuna gelinmiş “kutsal barışı” alçakça, vicdansızca bir hamleyle yıkıp geçmişti…
Yıllar sonra ondan hiçbir farkı olmayan, ancak konumu gereği ondan çok daha güçlü bir başka faşist, ABD Başkanı Trump bayrağı devraldı ve Kudüs üzerinden sonu nereye varacağı bilinemeyecek bir kanlı sürecin işaret fişeğini çaktı!..
-Artık Ortadoğu bir barut fıçısıdır!..
Ancak bu onursuz ve vicdansız oyunu planlayanların unutmaması gereken bir nokta var; artık yalnızca Ortadoğu değil, dünya da bir barut fıçısıdır!.. ABD’nin vatandaşlarına “Kudüs’ten uzak durun” çağrısı bunun ilk örneğidir ancak yetersizdir…Terörün insanlığı vurduğu yer, mekan hiç belli olmaz… En güvende olduğunuzu zannettiğiniz yerde bile vurulabilirsiniz!..
-Akan kanın kimin olduğu terörün zerre kadar umurunda olmaz, olmayacaktır!..