Korkusuz
Ümit Zileli

“Seçimin sonucuna etki edecek hiçbir şey yoktur!”

Evet, ben de aynen böyle düşünüyorum ama başlıktaki cümle bana ait değil…
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven, 7 üyenin “Evet” oyuyla alınan İstanbul seçimlerinin iptali kararına koyduğu muhalefet şerhinde aynen böyle diyor!.. Muhalefet şerhi düşen diğer hakimlerin söyledikleri de yenilir, yutulur olmaktan çok uzak!..
Öncelikle belirtmem gerek; İstanbul seçiminin niçin iptal edildiğine dair 7 üyenin kaleme aldığı 250 sayfalık gerekçeli zarar, pardon karar, maalesef bu kararı açıklayacak bir başka gerekçeli karara fena halde ihtiyaç duyuyor!..
Değerlendirmede zaten 16 gün önceki kısa kararın epey dışına çıkılmış olması bir yana, belirtilen hususlar arasındaki çelişkiler okuyanı yalnızca acı acı gülümsetiyor!.. Önce bu karara muhalefet eden üyelerin söylediklerine bakalım:
-Mesela Sadi Güven, AKP’nin “23 bin usulsüz oy kullanıldı” iddiasına, kullanılan usulsüz oyun yalnızca 706 olduğunu belirterek karşılık veriyor!..
-Bir diğer muhalif üye Cengiz Topaktaş, 16 Nisan Referandumu’nda YSK’nın aldığı “Mühürsüz oyların sayılması” kararını hatırlatıp, “Sandık kurulunun oluşumundaki hataların sorumluluğu seçmene yüklenemez” diyor, örneğin!..
-Mesela, muhalif YSK üyesi Kürşat Hamurcu, kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanının seçmenin oyunu yönlendirdiği, değiştirdiği veya etkilediği yönünde aynı sandık kurulunda görevli olan beş siyasi partili üyeden hiçbir şikayet gelmediğini belirterek karara itiraz ediyor!..
-Örneğin, muhalif üye Yunus Yalkın ise yaptığı çarpıcı yorumda “Gerçekleştiği iddia edilen olaylar ve ileri sürülen hukuki sebeplerle yapılan başvuru, kurulumuzca verilen ara kararı uyarınca toplanan bilgi ve belgelere göre seçimin sonucunu etkilemediğinden, itirazın reddi gerekir görüşündeyim” diyerek iptal kararına karşı çıkıyor!..
Eee, peki birader bu 7 arkadaş hangi “pek müthiş” gerekçelerle seçimi iptal edebiliyor diyeceksiniz; işte orası “pek trajik” bir komedi maalesef!..

Pes, gerçekten pes be birader!..


Şimdi bu 7 susan üyenin gerekçeli kararındaki trajik çelişkilere bakalım…
İlk sırada başkanı usule uygun olmayan 754 sandık var; YSK’nın bu durumu tek başına tam kanunsuzluk saymadığını öncelikle belirteyim… Bir de yine seçimin iptaline gerekçe olarak gösterilen 108 sandık var; bunlardan 18 tanesinde sayım döküm cetveli yok, 90 tanesinde de sayım döküm cetveli yok… Gerekçeli kararda bu sandıkların tek başına seçim sonucunu etkilemediği de açıkça yazılmış durumda…
Şimdi, herkesin aklına takılan sorulara yanıt arayalım:
-Şu meşhur 108 sandık, başkanları usulsüz atanmış 754 sandık arasında mı? Yanıt kocaman bir hayır! Başkanı usulsüz atanmış denilen 754 sandıktan yalnızca ikisi sayım döküm cetvelleri açısından sorunlu; ikisinde de cetvel var ama imza yok!..
-Pekii, sayım döküm cetveli imzasız olan 90 sandıkta, ıslak imzalı tutanaklarla imzasız cetveller arasındaki oy sayıları farklı mı? Tabii ki hayır! 60 sandıktan 86’sında hiçbir fark yok. Yalnızca dört sandıkta  9 fark bulunuyor, onlar da şikayetçi AKP lehine yazılmış!..
-Şu oy kullanması mümkün olmayan 706 kişi, acaba başkanları usulsüz atanan 754 sandıkta mı oy kullanmış peki? Onun yanıtı da ‘hayır’ sayın seyirciler! 754 sadığın yalnızca üçünde ve yalnızca bu şekilde 3 oy var!..
Hem trajik hem de çok komik!..

“Adaletin olmadığı yerde devlet yıkılır!”


Kısacası, tıpkı Sadi Güven’in başlıkta söylediği gibi, şikayete konu olan iddiaların tümü “fos” çıkmış durumda!..
Haa, AKP’nin iddia ettiği, susan 7 üyenin de kanırtarak, binbir zorlamayla kararına meze yaptığı sorunlu 108 sandıktaki oy sayısının 30 bin 281 olması, bunun da iki aday arasındaki 13 bin 726 olan farktan yüksek olması durumu mevcut…
Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin lütfen; bunun çözümü, İstanbul seçimini iptal etmek midir?.. Ortaokul öğrencisini çağırıp sorsanız, aynen şu yanıtı verir hem de matematik hesabıyla birlikte:
-108 sandığı bir kez daha sayarsın, iki adayın oylarını hesaplarsın; alınan oyların aradaki farkı kapatmaya yetip yetmediğine bakarsın, kararını ona göre verirsin!..
Bunun aksine yaptığın her şey seçmen iradesini yok saymak, alay etmek, insanları “saf ötesi” saymak anlamına gelir!..
Tam da aynı zaman diliminde AKP’li Cumhurbaşkanı, hakim ve savcı kura töreninde şöyle konuşuyordu:
-Adaletin olmadığı bir devlet tıpkı temelsiz bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur…
Ne kadar doğru, tüm kalbimle katılıyorum!..