Korkusuz

Koptu kopacak

Koptu kopacak
Erdoğan’la Trump anlaştı, bakalım Putin ne diyecek?
Olayların başladığı 2011 yılından itibaren Türkiye bölgesel ve uluslararası müttefikleriyle birlikte Esad’a karşı iken; Rusya ve İran, Esad’ı destekliyordu.
Rusya ve İran Türkiye’ye göre ‘düşman kampındaydı’ ama ilişkiler yine de devam ediyordu.
24 Kasım 2015’te Rus uçağı düşürüldü, Türk-Rus ilişkilerinde gergin bir dönem başladı ve gaz hariç her alanda ilişkiler bozuldu.
27 Haziran 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’den özür dileyince ilginç bir dönem başladı.
Bir ara Rus İstihbaratı’nın, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe konusunda Ankara’yı önceden uyardığı yazıldı.
10 Ağustos 2016’da Erdoğan’la Putin, St. Petersburg’da buluştu ve ikili ilişkilerde şaşırtıcı gelişmeler yaşandı.
5 milyon turist yeniden geldi; Rusya, 20 kadar Türk tarım ürününü almaya başladı, nükleer santral temeli atıldı, S-400 füze anlaşması imzalandı, ikinci boru hattıyla Rusya Türkiye’nin gaz tüketiminin yüzde 65’ini karşılar oldu, Türk inşaat şirketleri çok daha fazla iş almaya başladı ve ticaret alanında çok yoğun ve çeşitli işbirliği alanları açıldı ve güçlendi.
Ama en önemli nokta 24 Ağustos 2016’da yani Putin-Erdoğan buluşmasından iki hafta sonra Rusya’nın Türkiye’ye ‘gel birlikte IŞİD’e karşı savaşalım’ demesi ve TSK’nın Cerablus’a oradan da El-Bab ve Azez’e girmesiydi.
Astana, sonra da Soçi süreciyle Türkiye ve Rusya, Suriye’de birlikte hareket etmeye başladı.
Bu birlikteliğin bir diğer ortağı İran.
Aynı boyut ve kapasitede olmasa da Türkiye’nin İran’la ilişkisi çok önemli.
Türkiye; İran’dan petrol ve gaz alıyor, çok sayıda turist geliyor ve ticaret hacmi hızla büyüyor.
Rusya’dan farklı olarak Türkiye’nin İran’la sınırı var ve başta Kürtler olmak üzere Irak, Suriye ve bölgesel birçok ortak ilgi alanları var.
Peki Türkiye yukarda özetlemeye çalıştığım alanlarla ilgili olarak Rusya ve İran’dan vazgeçebilir mi?
Örneğin ABD ‘Alın FETÖ ve Zarrab’ı ama Rusya’dan vazgeçin’ derse ne olur?
Örneğin; ‘Patriot füzelerini ve F-35 savaş uçaklarını hemen veriyorum’ derse ne olur?
Örneğin; Trump ‘Buyrun Fırat’ın doğusunda istediğiniz kadar güvenli bölge yapın’ derse ne olur?
Türkiye’de değil ama Batı ve Arap medyasında bu ve benzeri birçok soru soruluyor ve yorumlar yapılıyor.
Bazıları Türkiye’nin kendi ideolojik tercihlerine paralel olarak er ya da geç Rusya ve İran’la ters düşeceğini ve bunun Suriye’deki duruma yansıyacağını söylüyor.
Başkaları Putin-Erdoğan-Ruhani üçlüsü arasındaki ilişkinin şimdiye kadar çok sıkıntı yaşadığını, Suriye’de çok şey başardığını, şimdi kritik bir sınavla karşı karşıya bulunduğunu ve bu sınavı da atlatırsa  bu coğrafyada çok şeyin değişeceğini anlatıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Sözcü İbrahim Kalın’ın son söylemlerine bakılırsa sınav İdlib’de.
Durum çok ciddi ve deyim yerindeyse dananın kuyruğu 23 Ocak Erdoğan-Putin buluşmasında kopacak.
Belki çok iddialı olacak ama bu buluşmanın sonucu Türkiye’nin önümüzdeki dönem tüm dış ve iç politikalarının seyrini belirleyecek.
Kısa ve orta vadede geleceğini de.
Son yedi yıldan farklı olarak Rusya ve İran’la dost olan, Suriye sorununu bu iki ülkeyle çözmeye çalışan ve Suriye’de barış ve istikrarı sağlamaya uğraşan bir AKP kendine göre hesaplarla yeniden risk alır mı?
Dışarda gerginlik içerde kavga.
AKP neden ‘Cihanda Sulh Yurtta Sulh’ diyemiyor?
Neden gerginlik yerine yumuşama ve diyaloğu tercih etmiyor?
Neden 2011 öncesinde olduğu gibi herkesle dost olamıyor?
Ankara çok önemli bir kararın arifesinde.
Ya Fırat’ın batısı ve Rusya ile İran ya da Fırat’ın doğusu ve bol tweetli Trump ve PYD/YPG sürprizleri.
Bunun ortası Fırat’ın suyu o da Basra Körfezi’ne kadar sürükler götürür.
Akıntının yönünü kestirmek zor ama sonucu tahmin etmek çok kolay!

plusbanner2x