Korkusuz
Ümit Zileli

Kemal Bey’in çürük domatesleri!..

Kartal Belediye Başkanı Dr. Altınok Öz, birkaç gün önce bir açıklama yaparak önümüzdeki yerel seçimlerde aday olmayacağını açıkladı...
Olabilir, iki dönem başkanlığı yeterli görmüş, asıl mesleği olan doktorluğa geri dönmeyi düşünmüş olabilir diyecektim ancak Kartal Atatürkçü Düşünce Derneği’nde yaptığı konuşma pek de öyle olmadığını gösteriyordu!.. Mesela partinin “kendi çıkarlarını önde tutanlar” tarafından yönetildiğini, sonuçların ise vahim olduğunu açıkça söylüyordu ki, benim de uzun zamandır düşündüğüm, söylediğim ve yazdığım buydu!..
Ancak Başkan Öz, Kemal Kılıçdaroğlu için öyle bir benzetme yaptı ki, kitap yazsanız mevcut durumu bundan daha iyi izah edemezdiniz; aynen şöyle dedi:
-Bizim Genel Başkanımızın da bir özelliği vardır. Önüne bir kasa domates koy, içinde bir tane varsa bulup çıkarır, genel Başkan yardımcısı yapar!..
Teşhis epey ağırdı ama ne yazık ki gerçeğin de ta kendisiydi!.. 2010’da bir kumpas sonucu boşalan genel başkanlık koltuğuna oturan Kemal Bey’in, bu uzun süreçte kimleri partiye kattığına, kimleri partiden uzaklaştırdığına, partinin kurucu ilkelerinden kaç fersah uzağa savrulduğuna, hangi kayıplara uğradığına baktığınızda bu gerçeklik yadsınmaz şekilde sırıtıyordu!..
-CHP, iyice sağa savrulmuştu!..

SAĞIN DİLİNİ KULLANMAK!..


Kartal Belediye Başkanı Öz’ün sözlerinden sonra CHP’nin “Abant Çalışma toplantısı” gerçekleşti...
Toplantıda neler konuşuldu, nasıl tarihi kararlar(!) alındı, yerel seçimler için ne tür beyin fırtınaları yapıldı bilemiyorum ancak sizinle bu “müthiş çalışma” sonrası alınan heybetli kararı paylaşmak istiyorum:
-Entelektüel, akademik ve elitist bariyerleri aşıp sağ partilere oy veren büyük kesimin diliyle konuşmak!..
Bence, öncelikle kendi genel başkanlarına ve akıldaşlarına büyük haksızlık yapmışlar! Yıllardır CHP’nin 6 okundan en az ikisini silmeyi dahi tartışan, liberal sağın, gerici sağın temsilcilerini kadrolarına buyur eden, kendi tarihini bırakın alçakça yalanlara ve saldırılara karşı korumak, bizzat kendileri karalayan bu kadro, zaten sağcı dönüşümün daniskasını denemedi mi?!
Bu kadro değil mi, iktidarın ilericilere, aydınlara, Kemalistlere karşı geliştirdiği düşmanlığa, Türkiye’nin onuru için savaşan büyükelçilere “Monşer” diye saldırmasına karşı TBMM’deki grup toplantısında, o da haftada bir verilen sözde karşılıklar dışında sessiz kalan?!..
Bu kadro değil mi, CHP’nin kurucularına, tarihine, yaptığı devrimlere en aşağılık yalanlarla saldırılırken sus pus kalan?!..
Demek şimdiye kadar yapılanlar yeterli olmamış ki, 70 yıldır halkı başta din olmak üzere çeşitli algılarla uyutan, son 17 yıldır açıkça Cumhuriyetin defterini dürmeye kararlı olduğunu gösteren, Milli Eğitim’i gayet bilinçli bir şekilde  “sürü eğitimi” modeli ile değiştiren, ülkeyi düpedüz felakete sürükleyen sağcı kafanın dili kullanılacakmış, öyle mi?!..
Bravo doğrusu, bu kadroya da başta genel başkanları olmak üzere ancak bu yakışır!.. Ancak ufak bir maruzatım var:
-Bu kafayla, ne kadar sağcılaşırlarsa, o kadar aslını yüceltirler!..

DOKTORLARA KIYMAYIN EFENDİLER!..


Artık sayısını bilemiyorum...
İstanbul Bahçelievler’de bir doktor daha bir hiç uğruna öldürüldü; hem de hastası tarafından!.. Özel bir hastanede psikiyatri uzmanı olarak çalışan Dr. Fikret Hacıosman, 18 yaşındaki hastası 18 yaşındaki Serhat Tunçdemir’le muayenehanesinde vizitedeydi. Art arda silah sesler üzerine odaya girenler Dr. Hacıosman’ı kanlar içinde can çekişir vaziyette buldular. Saldırgan doktorunu niçin öldürmüştü biliyor musunuz? İşte ilk ifadesi, buyurun okuyun:
-Zenginlerin yaşamından çok etkileniyorum. Onları öyle eğlenirken görünce kin besliyorum. Ne yapmam lazım diye sordum. Bana ilaçlarını tam ve zamanında iç, geçer diye cevap verdi. Dalga geçtiği için öldürdüm!..
İşte bu kadar basit!.. Açın, arşivlere bakın, bunun gibi incir çekirdeğini bile doldurmayacak nedenlerden kaç doktor yaşamını yitirdi görün, dehşete düşersiniz!..
Ahh, tabii, “sağlık reformu yapıyoruz” diye hastayı müşteri olarak görme moduna geçince, doktorları neredeyse alınıp, satılır meta konumuna düşürünce, hasta emniyeti denilen olguyu “müşteri memnuniyeti” haline çevirince başka ne olması beklenebilirdi ki!..
Yazık o tıp fakültelerine, yazık oradan mezun olan gencecik doktorlara, yazık en verimli çağına gelmiş o cerrahlara... Hastanelerde yaşanan yüzlerce başka kepazelik, bulunamayan ilaçlar, yapılamayan ameliyatlar başka bir yazının konusu ancak bir tek şeyi söylemeden geçemeyeceğim:
-Sağlığı da kan denizine ittiniz ya bravo!..

plusbanner2x