Korkusuz
Ümit Zileli

Kadını, sevgiyi, insanlığı katleden erkek vahşeti!..

Dün Sevgililer Günü’ydü...
Ne güzel... Sevgililerin aşklarını tazelediği, bütçesine göre romantik bir akşam yaşadığı, dans ettiği, birbirine irili ufaklı hediyeler aldığı bir gün... Her türden derdin, sıkıntının, kaygının, korkunun arasında “vaha” tadında bir gün!.. Ehh, bu arada da, hükümetin verileriyle dört yüz küsur bini kepenk kapatan, ağır bir krizin içinde debelenen esnafa da birazcık olsun nefes alma imkanı veren bir gün...
-Tüm aşıkları, sevgililerin, eşlerin Sevgililer Günü’nü kutluyorum...
Nereden çıktı bu Sevgililer Günü peki?.. Bir iddiaya göre M.S. 269 tarihinde, bir 14 Şubat günü Roma’da katledilen Aziz Valentin’e dayanıyor. O dönemde Hristiyanlık büyük bir sapkınlık, lanetli bir inanış olarak görülüyordu. Rahip Valentin’in iki büyük suçu vardı; öncelikle yasaklı dinin yandaşlarına rahiplik yapıyordu... Daha da büyük suçu, evlenmeleri yasak olan Romalı askerlerin gizlice düğün merasimlerini yapmaktı!.. Yani Valentin, yasakları hiçe sayarak sevgilileri, aşıkları kavuşturuyordu...
-Saint Valentine’s Day yani Sevgililer Günü böyle ortaya çıktı!..
Bir diğer inanışa göre ise, İngiliz edebiyatının kurucuları arasında sayılan şair Geoffrey Chaucer “Kuşlar Meclisi” şiirinde, Aziz Valentin gününde kuşların eşleşmek için bir araya gelmesini anlatarak o güne “aşk buluşması” kavramını eklemişti...
-Kısacası sonunda aşk kazanmıştı!..

Ölümüne sevdalar!..


Ancak, bırakın “cinsellik” sorununu, henüz barınma ve karnını doyurma sorunlarını bile çözememiş ülkelerde “aşk-sevgi” gibi kavramlar fena halde tehlikeliydi!..
“Namus meselesini”, kadını mahkum etmek, aile geleneklerine göre cezalandırmak olarak gören toplumlarda, kadının sevmesi, aşık olması hiç de kolay değildi!.. Erkek için her şey kolaydı; atasözlerine, özdeyişlere bile konu olmuştu:
-Erkeğin elinin kiri!..
Peki ya kadın?.. Kadın yasaklıydı, öyle ki bir erkekle göz teması oldu diye, mahalle arasında konuştu diye, sinemaya, muhallebiciye, parka gitti diye cezalandırılan çoğunlukla “aile meclisi” kararıyla öldürülen kadın sayısını havsalanız almaz, alamaz!..
Peki ya “eski eş” cinayetleri?.. Ayrıldığı karısını, ‘kendisine dönmüyor’ diye, ‘başka bir erkekle görüşüyor’ diye sokak ortasında kurşunlayan, defalarca bıçaklayan, hırsını alamayıp eski eşiyle birlikte ailesini de katleden erkek formunda canavarlar?..
Açın bakın, her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında, konu ilginçse birinci sayfa manşetlerinde mutlaka bir ya da bir kaç kadın cinayeti göreceksiniz... Tecavüzleri, cinsel istismarları saymıyorum bile!..
-Kadınlar hep sonsuz bir “cehennemi” yaşıyordu!..

2018’in “cehennem” tablosu!..


Örnek mi istiyorsunuz...
2018’de en az 255 kadın, aralarında 3 bebeğin de bulunduğu en az 20 çocuk sırf bu nedenlerle öldürüldü, yeterli mi?!. Bianet sitesi, 1 Ocak- 31 Aralık döneminde Türkiye’deki yerel, ulusal ve internet basınını tarayarak bu rakamlara ulaştı...
En az diyor araştırma, neden biliyor musunuz?.. Çünkü siz bu satırları okurken kadınlar, çocuklar, bitmek tükenmek bilmeyen saldırılara uğruyor, öldürülüyor da ondan!.. Daha dün bir kadın eski kocası tarafından kaçırılıp öldürüldü; o kadıncağız savcılığa başvurmuş, koruma istemişti oysa!.. Bir diğer kadın eski kocası tarafından sokak ortasında bıçaklandı, şans eseri yaralı kurtuldu!..
Kadınlar, çocuklar yalnızca cinayet kurbanı değil; 2018’de 61 kadın tecavüze uğradı... 188 kadın taciz edildi... Aralarında kız çocuklarının da olduğu en az 516 kadına zorla seks işçiliği yaptırıldı...
Erkek formundaki yaratıklar 2018’de, 347 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu... Yine aynı alçaklar, en az 380 kadını da yaraladı!..
Tablo midenizi bulandırdı değil mi?.. Hiç düşündünüz mü, “biz nasıl oldu da böyle bir topluma dönüştük?”
-Son 15 yılı düşünün, tüm yanıtları orada bulacaksınız!..