Korkusuz
Ümit Zileli

İnsanlığın yandığı gün!..

Görüntü yürek yakıcıydı…
Beş sıra halinde yan yana dizilmiş 301 sarı baret… Üzerlerinde kırmızı karanfiller… 5 yıl önce Soma’da, yerin 800 metre altında çıkan yangında zehir soluyarak yaşamını yitiren 301 işçiyi simgeliyordu…
Tam 5 yıl önce, 13 Mayıs 2014’te saat 15.00’te Soma Kömür İşletmeleri AŞ. tarafından işletilen maden ocağınının kapısında önce patlama oldu, ardından yangın çıktı… O esnada 787 işçi, kademeli olarak yeraltındaydı… Çıkışa en yakın olanlar en şanslı olanlardı, öksüre tıksıra da olsa kendilerini dışarı atabildiler… Biraz daha derinde olanlar, sedyelerle alındılar ölümün kollarından…
Ancak 800 metre derinde olanlar için yapılacak bir şey yoktu, onların birbirine sarılmış, nefessiz kalmış bedenlerine saatler sonra ulaşılabildi…
-301 kömür işçisi öylece yatıyordu, sarı baletler artık kömür karasıydı!..
Halbuki Enerji Bakanı sıfatlı Taner Yıldız, daha dün denebilecek kadar kısa süre önce ziyaret ettiği, denetlediği bu maden için övgü dolu sözler sarfetmiş, ne kadar güvenli bir maden olduğunu belirtmiş, yetkilileri de bir güzel kutlamıştı!..
Halbuki daha kazadan 20 gün önce TBMM’de CHP’nin Soma’nın da adını anarak verdiği “madenlerde iş güvenliği, can güvenliği araştırılsın” önergesi iktidar vekillerinin oylarıyla reddedilmişti!.. Katliam gibi kazadan sonra yapılan incelemede görüldü ki, yıllardır işletilen bu ocakta en küçük bir güvenlik önlemi alınmamış, isçiler tam bir “köle düzeni” içinde ölümüne çalıştırılmıştı!..
O anlı şanlı yetkililer, en büyük Türk büyükleri, kazadan sonra yine geldiler korumalarıyla, maiyetleri ile… Şöyle bir baktılar sonra konuştular:
-Fıtratlarında (yaratılış) varmış!..

Her ölen işçi için 5 gün!..


Bu sözler madenci yakınlarını yıktı, öfkelendirdi…
Protesto ettiler, devreye korumalar girdi, maiyet girdi; ölen bir madencinin yakınını yere yıktı korumalar, Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel acımasızca tekmeledi… O fotoğraf Soma katliamının unutulmaz fotoğrafı olarak Tarih Baba’nın kara kaplı defterinin utanç sayfalarına kocaman harflerle kazındı… Şimdi nerelerdedir, vicdanıyla herhangi bir sorun yaşıyor mudur, bilinmiyor!..
Eşini o katliamda yitiren Gülfidan Köse ise, “fıtratlarında var” sözlerine isyan edip şöyle haykırıyor iktidarın yüzüne:
-Bu katliam ihmalkarlık, iş güvenliğinin sağlanmaması, işçiye değer verilmemesi, denetimlerin yapılmamasını para hırsının sonucudur. Bunlar fıtrat mıdır?!.
Madenciler bu beş yıl içinde büyük bir hukuk mücadelesi verdiler; itildiler, kakıldılar, tehdit edildiler, bir kısmı işlerinden oldular ama yılmadılar… Ailelerin en büyük güvencesi, takipçisi, savunucusu Avukat Selçuk Kozağaçlı terör örgütüne üye olduğu suçlamasıyla 11 yıl hapse mahkum edildi, şimdi hapiste…
Soma katliamının baş sorumlularından Can Gürkan 15 yıl hapse mahkum edildi ancak onu da yatmadı, tahliye edildi; katliamda can veren her işçi için yalnızca 5 gün yattı hapiste, topu topu yaklaşık 4 yıl!..
Madende ise işler tıkırında!.. Türkiye’nin en bereketli topraklarında, tarımın, hayvancılığın canına okunduğu için madene mahkum olan insanlar yerin altına yürekleri ağızlarında iniyorlar çünkü değişen hiçbir şey yok!.. Pardon Gülfidan Köse, durumun daha da kötü olduğunu çalışma saatlerinin bile arttığını anlatıyor:
-Madende çalışanlar “soluk bile aldırmıyorlar bize” diyorlar!..

Gözleri kömür karası madencinin torunu!..


Cansu Fırıncı başarılı bir tiyatro sanatçısı…
O aynı zamanda kömür havzasında büyüyen, kömür ocaklarında çalışan bir dedenin torunu… 5 yıl önce, Soma katliamından yalnızca 3 gün sonra, insan olanı derinden etkileyen, yaralayan, ağlatan bir yazı kaleme aldı.
-Dedemin kömür karası gözleri!..
Bu tarihe malolacak yazının bir bölümünü paylaşmak istiyorum sizlerle; belki hep birlikte biraz olsun utanır, acıyı yüreğimizde duyarız diye:
Yerin yedi kat altından çıkıp gelirdi dedem. Ananem onu dişlerinden tanırdı bakınca. Dedemin gözleri de kömür karasıdır zira. Kim bilir kaç göçük görmüştür ahir hayatında. Ateş düştüğü yeri yakar, ateşi kömür harlar. Peki, soruyorum insan kardeşler:
-Kömür gözlü bir dedenin kömürleşmiş bedeni karışmışsa ya sobaya?..
İşte o an buz kesmez mi insan… Buz kesip de yüreği kavrulmaz mı acıdan… Bir maden yanıyorsa ve itfaiyeler susmuşsa, tutuşan artık bütün ülkedir. Bir tek insan yanmışsa, yanmış da kömür olmuşsa, insanlık küle dönene kadar dinmez o yangın…
Kömür havzasında büyüdüm ben. Bizim oralarda herkes madene iner ve çıkmaz kimi zaman… Ve bilesiniz diye söylüyorum kefeni beyaz değildir kömüre gömülenlerin ve yere beyaz tebeşirle çizilmez maktulün cesedi. Kaderdir derler, siz aldanmayın insan kardeşlerim, olsa olsa kederdir!..
İnsan kardeşlerim, söndürün şöminelerinizi, sobalarınızı, kaloriferlerinizi söndürün, insanlık tarihi unutsun ateşi icat ettiği günü, sönene kadar yüreklere düşen cehennemin ateşi, soğuktan titreyin, söndürün kibritlerinizi…
Şimdi, size nasıl anlatsam bilemiyorum… Benim dedem yedi kat yerin dibinden gelirdi… Ve bu topraklarda yaşamış tutucu bir Şeyhülislam günün birinde şöyle bir fetva vermişti: “Kömür olana kadar kavrulan her şey haramdır.” Bilmem anlatabildim mi?
Utanan, vicdanı kanayan elini kaldırsın!..