Korkusuz
Ümit Zileli

İbiş vergisi!..

Eski zamanlardan birinde padişahın hazinesi yine boşalmış...

Har vurup harman savunmaktan, Saray’a düzinelerle at almaktan, çalgı-çengi yiyip içip coşmaktan her zamanki gibi beş para kalmamış koca hazinede... Padişah, vezirlerini çağırıp “Ne yapacağız?” diye sormuş; vezirlerden biri “Yine halktan vergi toplayacağız, başka yolu yok sultanım” diye düşüncesini açıklamış... Padişah hem kızgın, hem üzgün bir tavırla yanıt vermiş:

-Vergi koymadığımız bir şey mi kaldı a koca vezir; ota da b.ka da vergi saldık. Hadi bulun vergi koymadık bir şey!..

Divandaki vezirler uzun uzun düşünmüşler, bir türlü işin içinden çıkamamışlar... Sonunda yaşlı bir vezir, “Buldum” diye bağırmış, padişah merakla “Nedir?” diye sormuş:

-Adı İbiş olandan, başı kel olandan, pazarda horoz satandan, bir de kılıbık olandan 1 akçe vergi alalım!..

Padişahın pek hoşuna gitmiş, emir vermiş, uygulama başlamış...

O ülkenin epey uzak bir dağ köyünde yaşayan İbiş isimli vatandaş, bu durumdan habersiz, evin ihtiyaçlarını karşılamak, karısına da bir çift pabuç almak için kümesteki çilli horozu koltuğunun altına alıp, kasabanın pazarına inmiş.

-Başına gelecek felaketten habersiz!..

Daha pazara varır varmaz besili hayvanı gören bir müşteriyle sıkı bir pazarlığa tutuşup, sonunda 4 akçeye satmış horozunu. Karlı bir satış yapmanın mutluluğu ile yürürken padişahın vergi memuru kesmiş yolunu.

-Horozunu sattın değil mi?

-Evet?!.

-Ver bakalım 1 akçe horoz satma vergisi!..

İbiş şaşırmış, diklenmiş memura, “Horoz satmanın da vergisi mi olurmuş!” Tartışma uzayınca ahali de toplanmış etraflarına; Kalabalıktan biri seslenmiş:

-İbiş efendi, boşuna uğraşma bunların elinden kurtulamazsın, öde 1 akçeyi gitsin!..

Memur bunu duyunca “Aha” demiş, “Adı da İbiş’miş, vergi borcu 2 akçeye çıktı!..”  İbiş bunu duyunca iyice delirmiş, “İbişlik vergisi de neymiş” diye karşı koymuş, kaçmaya çalışırken takkesi düşüp kel kafası ortaya çıkınca memur gürlemiş:

-Kafası da kel bunun, 1 akçe de kellik vergisi!..

Adamcağız bunun üzerine kendini kaybedip ağlamaya, yalvarmaya başlamış:

-Yapma ağam, ben eve gidince karıma ne derim? Vallahi eve sokmaz, maşayla gelir üstüme!..

Memur, bu kez üzüntülü, sıkıntılı bir sesle son darbeyi vurmuş:

-Birader, sen üstüne bir de kılıbık çıktın, bir akçe de kılıbıklık vergisi!..

Aslında hepimiz “İbişiz!..”


Hem acıklı, hem de gülünç değil mi?..

Şimdi, buraya kadar okuduğunuza göre, bir de “bordro mahkumu” denilen kitleden biriyseniz, lütfen aynaya bakın, ne görüyorsunuz?..

-Bakın bakalım İbiş Efendiye benziyor musunuz?!.

İyice bakın; vergisini daha kaynağında kesilerek ödeyen, yılın başında kesilen vergi, yıl sonuna doğru iyice artan, elinde kalanla ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ama bir türlü iki yakayı bir araya getiremeyen sizlerin, bizlerin İbiş’ten ne farkımız var Tanrı aşkına!..

Çarşıda, pazarda gerçek enflasyon yüzde 50’lere ulaşmışken, maaşına yüzde 4-5 zam alan siz, aldığı üç kuruş zam daha eline geçtiğinde eriyen yine siz, tanzim satışlarda kuyruklarda ömür tüketen yine siz!..

İşçi için kurulan, hacmi 130 milyar liraya ulaşan “İşsizlik Fonu’ndan” işsiz kalanlara bir verirken, işverene havuduyla veren, şirketlere akıtan ise bu iktidar!.. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, daha geçen gün “Fon kaynaklarının kamu bankalarında kullanıldığını itiraf etti!..

Şirketlerin, işverenin yüz milyarlarca borcu dururken, aynı iktidar bu kez de “Aynı yıl içinde iş değiştiren çalışanlardan bu durumu bildirmeyenlere ek vergi” seferberliği başlattı!.. Bunca yıllık sigortalıyım, birçok kez iş değiştirdim, böyle bir şeyi ne gördüm, ne de duydum!.. Demek ki devlet bu denli parasız kalmış!..

İktidarın, Merkez Bankası’nın “ihtiyaç akçesi” alarak ayırdığı 40 milyar TL’yi de harcamasına rağmen, 8 aylık bütçe açığı 68 milyar TL!.. O zaman her şey ortada; yük yine biz “İbişlerin” omuzlarında...

-İbiş Efendi her şeye rağmen eminin bizlerden daha mutluydu!..

Kadınlar için vakıf!..


Önceki akşam Çamlıbel Vakfı’nın kuruluş gecesindeydim...

Tüp bebek konusunda Türkiye’nin önde gelen ismi, sevgili arkadaşım Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, onca yoğun çalışmanın ortasında, eğitim ve kültür alanında başarılı kadınları desteklemek ve tüp bebek hayalini maddi zorluklar nedeniyle gerçekleştiremeyen kadınlara yardımcı olmak amaçlı bu vakfın kuruluş davetine, birçok alanında söz sahibi doktorla birlikte dünyanın ilk tüp bebeği Louise Brown’ı da davet etmişti..

Louise Brown, hikayesini anlattı, yaşadığı deneyimleri aktardı ve yazdığı kitabını imzaladı. Kısacası kadına yönelik, çok önemli işlere imza atacak bir vakfı hayata geçirdi Teksen Çamlıbel, mesaisi de bir o kadar arttı tabii! Şimdi buradan sormak lazım:

-Sevgili Teksen, sen günde kaç saat uyuyorsun Tanrı aşkına!..