Korkusuz

Fırat’ın doğusunda ne var?

Fırat’ın doğusunda ne var?
Her şeyi anlatmak için sanıyorum beş gün yazarım bu konuyu.
Türkiye, Irak ve İran’dan farklı olarak Suriye’de Kürtlerin sayısı çok fazla değil. Suriye’de yaşayan Kürtlerin önemli bir bölümü Cumhuriyet sonrasında yaşanan Kürt ayaklanmalarından kaçan Türkiyeli Kürtlerdir.
Yine Türkiye, Irak ve İran’dan farklı olarak Suriyeli Kürtler küçük çaplı yerel olayların dışındadevletle hiç savaşmadılar.
Bu iki farklılıkla Suriyeli Kürtler son dönemlere kadar etnik söylemleri dillendirmediler ve birer Suriyeli olarak yaşamayı tercih ettiler. 1980 darbesinden sonra  Öcalan’ın Suriye’ye kaçması, 1984 sonrasında PKK’nın silahlı eylemlere başlaması ve Irak’da Saddam’ın Kürtlere saldırması Suriyeli Kürtler içinde yeni bir tartışma başlattı. Çünkü o sıralar Sovyet kampında olan Suriye Cumhurbaşkanı Baba Esad ABD ve NATO kampında olan Türkiye’nin Fırat üzerinde barajlar inşa etmesine çok kızmış o da buna tepki olarak Öcalan’a destek vermeye karar vermişti.
Rahmetli Özal’ın 1987’de Şam ziyareti sırasında imzalanan anlaşma ile Esad Öcalan ve PKK’ya olan desteğini kesecek karşılığında Türkiye Fırat’tan saniyede 500 metreküp suyu Suriye’ye bırakacaktı.
Her iki taraf 1991 yılına kadar bu anlaşmaya uydu ancak Atatürk Barajı’nın açılışında Demirel ‘Araplar petrolü para ile sattığına göre biz de suyumuzu para ile satarız’ deyince ilişkiler gerginleşti ve bunun sonucu olarak Esad yeniden Öcalan ve PKK’yi desteklemeye başladı. Bu destek sayesinde  PKK Suriye Kürtleri içinde rahat örgütlendi ve güçlendi.
Ama tam o sırada Irak ordusu Kuveyt’te yenilmiş, Irak’da 36. Paralel’in kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edilmiş ve Kürtleri korumak için    Çekiç Güç  Türkiye’ye gelmişti. Üç aylığına gelen bu Güç Irak’ın işgal edildiği Nisan 2003’e kadar kaldı ve gittiğinde Iraklı Kürtler yarı bağımsız olmuştu. Bu durumu fırsat bilen PKK Suriye ve Lübnan’daki kamplarını otorite boşluğunun bulunduğu Kandil’e taşıdı ve kuzey Irak’tan çekilen Irak ordusunun silahlarına el koydu.
Bazen de Çekiç Güç imdadına yetişti.
PKK kamplarının ve elemanlarının Kandil’e taşınması Tükiye’nin Şam ile ilişkilerinin düzelmesine yetmedi.
Gerginliğin doruğa çıktığı 1998’de Kara Kuvvetleri Komuta Atila Ateş 30 Ağustos 1998’de Hatay’da Şam’ı tehdit edince  Baba Esad bölgesel ve uluslararası dengeleri de gözeterek 9 Ekim 1998’de Öcalan’ı gönderdi. 20 Ekim’de Adana’da imzalanan Güvenlik İşbirliği Anlaşmasıyla iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Yunanistan, Rusya ve İtalya turundan sonra Öcalan 14 Şubat 1999’da CİA ve Mossad tarafından Kenya’dan kaçırıldı ve Türklere teslim edildi. Dönemin Başbakanı  Ecevit ‘Amerikalıların durduk yerde Öcalan’ı getirip bize vermesine bir anlam veremedim’ diyecekti.
Öcalan’ın İmralı’ya kapatılması ve Oğul Esad’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Şam ile Ankara arasında yeni işbirliği olanakları ortaya çıktı. Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’in Haziran 2000’de Baba Esad’ın cenazesine katılması ve Kasım 2002’de AKP’nin iktidar olmasından sonra bu olanaklar daha arttı. Bunun sonucu olarak  Oğul Esad Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesine destek vermeye başladı. Bu destek Suriye’deki Kürtler ve özellikle PKK yanlılarının tepkisine yol açtı ama seslerini çıkarmadılar.
Öcalan’ın yargılanıp ömür boyu hapisle cezalandırılmasından sonra Türkiye’nin PKK ile ilişkileri çok farklı dönemlerden geçti.
Bu dönemlerin en sonuncusu 2010’da başlayıp Haziran 2015’de son bulan Barış Süreci.
Bu da çok normal idi çünkü yalnız Türkiye’de değil tüm bölgede ve özellikle komşu Suriye ve Irak’da önemli gelişmeler yaşanıyordu.
Örneğin ‘Arap Baharı’...
Siyasal İslamcıları yani Müslüman Kardeşleri Arap ülkelerinde iktidara taşımayı ve AKP modelini onlara pazarlamayı amaçlayan ve başından itibaren Türkiye’nin önemli ve etkin rol oynadığı ‘Arap Baharı’nda kilit ülke ise Suriye’ydi.
...
Yarın: Oyun başlıyor.