Korkusuz

Doğrusu bu!

Doğrusu bu!
Çarşamba günü bu köşede bir vatandaşın (!) şikayeti üzerine savcılığın soruşturma başlattığını anlatmıştım.
Meğer attığım twitlerle ‘halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmişim’.
Çarşamba sabahı siz köşe yazımı okurken sitenin güvenliğinden aradılar ve postacının savcılıktan bir yazı getirdiğini söylediler.
Doğal olarak yine tedirgin oldum çünkü eşimin bu tür haberleri duymasını istemiyordum.
Postacının getirdiği zarfı hemen açıp hızla okuduğumda bakın son bölümünde ne diyordu:
Şüphelinin Twitter paylaşımlarının incelenmesinde şüphelinin savunmasından öteye suç boyutuna ulaşan paylaşımlar olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 25 ve 26. maddesinde düşünce ve düşünceyi açıklama, yayma özgürlüklerine değinildiği, yine bu özgürlüklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile de benimsendiği ve gerek   ulusal mevzuat ve gerekse  Avrupa mevzuatına göre koruma altına alındığı, bu doğrultuda şüphelinin Twitter paylaşımlarının eleştiri ve uyarı kapsamında düşünce özgürlüğü çerçevesinde yapılmış paylaşımlar olduğu ve şüphelinin üzerine atılı suçun unsurlar ile oluşmadığı sonucuna ulaşılmakla;
Söz konusu suçtan dolayı şüpheli hakkında delil yetersizliği nedeniyle KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA  karar verildi”.
Türk adaleti adına çok çok önemli bir karar.
Adalete olan   inancımın kaybolduğu bir dönemde bu karar benim için çok şey ifade ediyor.
Bu karar adil ise, ki yüzde yüz öyle, benzer Twitter paylaşımları, tv programları gazete yazılarımdan dolayı ben neden ceza aldım ve neden hala yargılanıyorum.
Elbette adalet yerini bulacaktır.
Yukarda yazılı gerekçede Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.maddesi vurgusu ve   Savcının yorumu olağanüstü önemli.
Kutluyorum.
Şimdi her şey çok daha güzel olacak.
Türkiye aydınlığa doğru ilerleyecek.
Hiç kimsenin bu ülkeyi ve insanlarını hırpalamaya ve üzmeye hakkı yoktur.
Bu ülke dünyada benzeri olmayan bir toprak parçası üzerinde ve olağanüstü öneme sahip bir coğrafyada var  olmuş ve sonsuza dek öyle kalacaktır.
Dinsel, etnik, mezhepsel, siyasal, sosyal ve kültürel tercihleri ne olursa olsun onurlu insanların sayesinde.
Yeter ki rahat bıraksınlar.
Herkes bu ülkeyi seviyor.
Önümde duran savcının yazısıyla şimdi ben bu ülkeyi daha da seviyorum.
İmzaya baktım ‘CUMHURİYET SAVCISI’ yazıyor.
Bu ülkede hiç kimsenin böylesine   değerli bir sıfatı ya da ünvanı yoktur.
Savcılar Mustafa Kemal’ın kurduğu Cumhuriyeti temsil ediyor ve savunuyorlar.
Cumhuriyet; demokrasi ve özgürlük demektir.
Cumhuriyet hak, hukuk adalet demektir.
Cumhuriyet; bireyin ülkesini ve ülküsünü sevmesidir.
Yurtsever olmaktır.
Birlikte yaşama kültürünü özümsemektir.
Cumhuriyeti sevmek  kompleksiz, saplantısız ve erdemli olmaktır.
Laik Cumhuriyet’in çatısı ve koruması aktında mutlu olmaktır.
Mustafa Kemal  9 Ekim 1925   Savcılara yönelik bir konuşmasında bakın ne diyor:
“Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez.
İnsan hakları, yasalarımızın güvencesi altındadır.
En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet Savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin, yanlarında her an haklarını aramakla görevli Cumhuriyet Savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklı olanların en güçlü durumda olmaları, adliyemizin en belirgin özelliği ve ülküsüdür. Cumhuriyet Adliyesinin yükselmesini bir onur meselesi saydıklarından hiç kuşku duymadığım çalışma arkadaşlarıma bu onurlu görev alanında mutlak ve muhakkak olan başarılarını coşkuyla dilerim efendim”.
Müthiş.
Böylesi değerli bir Cumhuriyet’in savuncusu olmak yalnızca her savcı ve   hakimin değil her yurtseverin görev ve sorumluluğudur.
İşte o zaman bu Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlamak çok daha anlamlı olacaktır.
Şunun şurasında 4 yıl 3 ay kaldı.
Herkes hazır olmalı.
Moraller yüksek yollar aydınlık.
Geriye mücadele etmek kalıyor.
Pırıl pırıl bir Türkiye için.
O da artık çok kolay.
Neden mi?
Çünkü HÇGO.