Korkusuz

Boru döşemek

Boru döşemek
Herkesin gözü kulağı Doğu Akdeniz’de ama İsrail’in eli Suudilerin cebinde.
Nasıl mı?
Kaşıkçı cinayetini atlatan bin Selman, Trump’ın istediği milyarlarca doları verdi, veriyor.
Bu dolarların büyük bölümü petrol ve silah şirketleriyle Yahudilerin kontrolündeki banka ve lobi örgütlerine gidiyor.
Bununla yetinmeyen İsrail, Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistinlilerden kurtulmak için Suudilerin dolarına ihtiyacı var.
Bu işe Trump’ın damadı ve Ortadoğu danışmanı Yahudi Kushner bakıyor.
Yakında bin Selman, İsrail’le dost olur; Netanyahu da Riyad’a gider hava basar.
Sonra da İsrailliler bir zamanlar Yahudilerin yaşadığı Medine’ye turistik tur düzenler.
Sakın olmaz demeyin, bu coğrafyada her şey normal.
Buyurun bir örnek.
Türkiye; Kıbrıs çevresindeki gazla ilgili plan yaparken
Suudi Arabistan, İsrail’in doğu Akdeniz’de çıkarılabileceği doğalgazı satın almaya hazırlanıyormuş.
Önümüzdeki on yıl içinde doğal gaz üretim ve tedariki için 150 milyar dolar harcama yapmayı planlayan Suudiler, doğalgaz zengini Arap ülkesi Katar yerine İsrail’le iş birliği yapmayı tercih ediyor. Buna göre İsrail, çıkaracağı doğalgazı, borularla Akaba Körfezi’ndeki Eylat Limanı’na taşıyacak.
Ürdün’ün de yararlanacağı bu boru sonraki aşamada 50 kilometre uzaklıktaki Suudi Arabistan sınırına uzatılacak.
Mısır gazı aynı borulara yüklenecek.
Bununla yetinmeyen İsrail; bölgeden çıkarılacak gazın borularla Avrupa’ya taşınması için Mısır, Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya ile iş birliği yapıyor.
Türkiye’nin dostu Katar da bu işin içinde.
Amerikan, İngiliz, İtalyan, Fransız ve diğer uluslararası şirketler bu iş birliğine yoğun ilgi gösteriyor.
Bölgede çıkarılabilecek gaz miktarı arttıkça ülke ve şirketlerin iştahı kabarıyor.
Türkiye üzerinden pazarlanması planlanan Rus doğalgazına alternatif olarak Doğu Akdeniz gazı için şimdiden onlarca senaryo yazılıyor.
Suriye, Libya, Irak, Yemen ve bunlara bağlı olarak bölgedeki gerginliklerin gidişatına göre herkes pozisyon almaya hazırlanıyor.
Hiçbir senaryoda, bölgesel ve uluslararası hiçbir ülke ve şirket Türkiye’nin yanında olmayacak.
Gemilerini Kıbrıs çevresine gönderdiği için herkesin tepkisini çeken Türkiye zamanla daha da yalnızlaşacak.
Özetle 45 yıldır olduğu gibi Kıbrıs yine karmaşık bir sorun.
ABD istemiyor diye hiç kimse KKTC’yi tanımıyor, ambargo kalkmıyor.
Olan Kıbrıslı Türklere oluyor.
Sağcı ya da solcu olsun herkes şikayetçi.
Herkes size onlarca hikaye anlatır.
45 yıldır burayı Ankara yönetiyor.
Başka bir yer olsaydı kesin cennet olmuştu ama Türkiye’den farkı yok.
100 bin kadar Kıbrıslıya karşılık 300 bin Türkiyelinin yaşadığı ve Ankara hariç hiç kimsenin tanımadığı KKTC’de 100 ülkeden 100 bin insan çalışmaya, yaşamaya, okumaya ya da başka iş çevirmeye gelmiş.
Kırk kadar casino yani kumarhanenin bulunduğu bu küçücük ‘cumhuriyet’te aklınıza gelebilecek her türlü karanlık ve kirli iş var. Mafya, kadın ticareti, uyuşturucu ve elbette kara para.
Taraflar arasında çok yaygın karanlık ilişkiler söz konusu.
Gazeteler yazıyor ama insanlar çok daha fazlasını biliyor ve çekinmeden anlatıyor.
Bütün kurumlarıyla burası Türkiye’ye benziyor.
Hani şu Anavatan-Yavru Vatan ilişkisi.
Türkiye’yi perişan eden AKP şimdi de KKTC’ni toplum ve devlet olarak İslamlaştırmaya çalışıyor.
İlahiyat ve imam hatip okulları, camiler, cemaat toplantıları ve FETÖ’cülerden boşalan her yer ve her alanda çalışma yapılıyor.
Siyasetçiler, iş insanları, akademisyenler ve başkaları yalakalık için sıraya girmiş durumda.
Elbette gazeteciler de.
Herkes herkesi satıyor, dedikodular müthiş, oportünizm ve lümpenlik acayip işe yarıyor ve her şey yozlaşmış.
Kıbrıs’ın doğalgaz boruları ne olur bilinmez ama Türkiye buraya döşediği su borusuyla zaten işi bitirmiş.
Tonu üç lira olan su, altı liraya çıkmış.
Henüz döşenmedi ama bir elektrik boruları da geldi mi bu iş tamam.
‘Elektrik almadan’ da aşk olmaz ki!
Kıbrıslıların yapabileceği hiçbir şey kalmamış.
‘Var’ diyen varsa onların bir kısmı iki yüzlü geri kalanlar da çok fazla dürüst.
Sayıları çok az ama onurları fazla.
O da onlara yeter çünkü bu iş vicdan meselesi.